Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde yöneticilerin en çok zaman harcadığı konuların başında, gerekli çalışma sermayesinin ne kadar olması gerektiği gelir. Genellikle de kuruluşta yatırıma başlamadan evvel, sabit varlıklar için gerekli finansman planlanırken çalışma sermayesine gereken önem verilmez veya planlanan finansmanın içine çalışma sermayesi ihtiyacının dâhil edilmesi akla gelmez. Devamında yatırım tamamlandığı halde bir türlü faaliyete başlanamadığı, faaliyete başlanılsa bile düşük kapasite oranıyla çalışmak zorunda kalan bir işletmeyle karşılaşılır.
Maalesef bu sebeple birçok küçük ve orta ölçekli işletmenin bir türlü kâra geçemeyerek dar boğaza girdiğini ve beş yılını tamamlayamadan kapandığını görmek mümkündür.
Literatüre baktığımızda çalışma sermayesinin, işletme sermayesi ve döner sermaye olarak da ifade edildiğini görmekteyiz.
Çalışma sermayesi; işletmelerin özellikle de günlük işletme faaliyetlerini sürdürebilmesi için ihtiyacı olan ve bir yıl gibi kısa bir sürede nakde dönüşebilecek varlıkların tümü ile ve bunların finansmanında kullanılan kısa vadeli yabancı kaynakları kapsar.
Bu bağlamda dönen varlıklar, brüt çalışma sermayesidir.Net çalışma sermayesi ise, dönen varlıklardan kısa vadeli yabancı kaynakları çıkarıldığında kalan farktır. Formüle edersek;
Net Çalışma Sermayesi = Dönen Varlıklar - Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar
Çalışma sermayesi ihtiyacının belirlenmesi
Her işletmenin bulunduğu sektöre göre ihtiyaç duyduğu çalışma sermayesi birbirinden farklıdır; sanayi ve hizmet sektörlerinde ihtiyaç duyulan çalışma sermayesinde olduğu gibi.
Çalışma sermayesi yönetiminin temel taşlarından en önemlisi likiditedir. Bu nedenle çalışma sermayesi düzeyinin doğru belirlenebilmesi için, öncelikle işletmelerin borçlarının vade yapılarının ve varlıklarının likidite derecesinin bilinmesi gerekir. Likidite ile kârlılık arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Likit varlıkların toplam varlıklar içindeki yeri arttıkça yani likidite yükseldikçe işletmenin kârı azalacaktır. Likiditesi yükselen işletmelerin riskliliği azalmakta ama kârı düşmektedir. Risk ile likidite ters yönlü, risk ile kâr ilişkisi ise aynı yönlüdür. Risk azaldıkça kârlılık da azalır.
Toplam varlıklar içinde likit varlıkların yüksekliği atıl sermaye oluşturacağından işletme karlılığı düşebilecektir. Bu durumda her ne kadar işletmenin borçlarını ödeyebilme kabiliyeti yükselecek yani riski azalacakta olsa fazlalığın öz kaynaklarla finanse ediliyor olması fırsat maliyeti veya alternatif maliyet denilen gelirden yoksun kalmasına neden olacaktır.
Yeterli bir çalışma sermayesinin ne tutarda olması gerektiği en önemli husustur. Sebebine gelince;
İşletmenin tam kapasite ile kârlı ve verimli bir biçimde çalışabilmesi,
İşletmenin yeteri kadar stok bulundurmasıyla iş hacminin genişletilebilmesi,
İşletmenin kredi değerliliğinin artırılarak müşterilerine(alıcılara) uygun vadenin tanınması,
Kısa vadeli borçlarını ödeyebilmesinde bir sorunla karşılaşmaması ile birlikte, olağanüstü dönemlerde zor duruma düşmesinin önlenmesi, gibi konularda
Ne tutarda fonun çalışma sermayesi olarak ayrılarak döner varlıklara bağlanacağı önem arz etmektedir.
Çalışma sermayesinin gerekenden fazla veya eksik olması bir takım sakıncaları ortaya çıkarabilmektedir.
Çalışma Sermayesi Tutarının Gereğinden Az Olmasının Sakıncaları
Üretim faaliyetinde kullanılan ilk madde malzemelerin kısıtlı nakit dolayısıyla yeterli oranda temin edilememesi üretim faaliyetinde düşük kapasiteyle çalışılmasına sebebiyet verecek, sabit giderlerin üretilen birim payına düşen maliyet payını yükseltecektir. Pahalıya üretilen ürün kar marjını düşürecektir.
İlk madde malzemenin (özellikle fiyat gibi) daha elverişli koşullarda alınmasını zorlaştıracak olup, imal edilen ürünün pahalıya üretilmesi işletmenin rekabet şansını da azaltacaktır.
Çalışma sermayesi yetersiz olan işletmeler daha fazla dış kaynağa ihtiyaç duyacağından faiz ödemeleri karlılığa doğrudan etki edecektir.
Çalışma Sermayesi Tutarının Gereğinden Fazla Olmasının Sakıncaları
Yukarıda açıkladığımız üzere çalışma sermayesini oluşturan unsurlar dönen varlıklar dediğimiz kalemlerdir. Dönen varlıklar içerisinde yer alan;
Stokların fazla olması; moda geçmesi, çürüme ve bozulma gibi riskleri de beraberinde getirecektir.
Çalışma sermayesinin fazla olmasının getirdiği rehavet müşterilerin aşırı ölçüde finanse edilmesine diğer bir ifadeyle vadeli satışlarda aşırı esnekliğe yol açabilir. Bu da değersiz ve şüpheli alacakların çoğalmasına yol açar.
Çalışma sermayesine yatırımında bir maliyeti vardır. Çalışma sermayesine yapılan yatırımlar işletme hissedarlarının hisse başına düşen karlılık beklentilerini de artıracaktır.
Çalışma sermayesi ihtiyacının belirlenmesinde önemli olanın öz sermayenin kazanma gücünün belirlenmesi olduğu unutulmamalıdır. Keza kârlılıktan kastedilen de budur.
Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.