top of page

Atatürk’ün Türkiye Laikliği


Türkiye devleti, millî devlet olmanın en temel gereği olarak, gerçek din özgürlüğünü tek ve eşit hukuk prensibiyle bütün vatandaşlarına sağlamaktadır. Bunu geçmişte olduğu gibi bugünde, İslâm dinine olduğu kadar, başka dinlere bağlı olan vatandaşları içinde ayrım gözetmeksizin uygulamaktadır.

İslamiyet de “Dinde zorlama yoktur.” İlkesinin de gereği olarak, dileyenin dilediği gibi inancının gereklerini yerine getirmesi özgür bırakılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk; "Kişi kanaat ve inançlarından ötürü kınanamaz." Diyerek konuyu özetlemiştir.

Batı ülkelerindeki laiklik, dinin devletten ayrılıp, kurumsallığının sona erdirilerek özelleştirilmesi iken, Atatürk’ün Türkiye laikliği modelinde laiklik, yapısal değil, kavramsal ayrım gütmektedir. Yani ‘dünyevi işler’ ve ‘dini işler’ olarak bir ayrım her ne kadar var gözükse de bu kavramsal bir ayrım şeklindedir. Esasen din, kamu hayatında kalmaya devam etmektedir. Bunun en iyi göstergesi de Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurumun var olmasıdır. Bu durum, diyanet yoluyla ve aynı zamanda cami hutbeleriyle, dinin hem özel hem de kamu hayatında kalmaya devam ediyor olmasının ispatıdır.

(Diyanet işleri başkanlığı Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur.)

Genel tanımının aksine Atatürk’ün Türkiye laikliği, ulusal bilinç içinde İslam’ı ulusal bir din haline getirme fikrine bağlı kalarak, ülkedeki mevcut dinlere karşı tarafsız kalınması, devlet dâhil, herhangi bir din ve mezhebin iç düzenine, ibadet, ahkâm ve erkânına saygı göstererek müdahale edilmemesi prensibini gerektirir.

Atatürk’ün Türk toplumu için öngördüğü laiklik, genel laiklik anlayışı gibi, sadece dinin siyaset dışı tutulmasından veya din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından ibaret değildir. Esasen bir ayrımdan ziyade karıştırılmaması fikri daha ağır basmaktadır.

Bunu da Atatürk “Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz; kasta ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz” şeklinde ifade etmiştir.

O’nun öngördüğü laiklik daha özgür yapıyı, aynı zamanda aklın özgürlüğünü, hedeflemektedir. Ayrıca Atatürk’ün Türkiye laikliği modelinde düşünce ve inanç alanları, siyaset ve ibadet olguları birbirine karıştırılmayarak, birinin diğeri üzerinde egemenlik kurmasının önüne geçilmektedir.

İnsanlık tarihinde din ve mezhep savaşları yüzünden milyonlarca insanın katledildiği düşünüldüğünde, toplumsal barışın, bütünlüğün ve güvenliğin sağlanmasında - doğru anlaşıldığı takdirde-  laikliğin öneminin daha iyi fark edileceği kesindir.

Dinin temel görevi insanların kişiler olarak tek tek ulu bir varlık olan Yüce Allah'a bağlanmalarını sağlamaktır. Atatürk’ de bunu "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur” sözleriyle açıklamaktadır.

Ayrıca dinin Allah ile kul arasında bir bağlılık olduğu görüşünü savunmaktadır.

İlaveten din kavramının milletimiz açısından önemini de şu iki satırla açıklıyor: "Milletimiz din ve dil gibi iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiç bir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”

Atatürkçü düşünce sisteminin en önemli niteliği olan laiklik, Türk halkının hurafelerden, din adına gerçekleştirilen sömürü ile birlikte kişisel çıkarlar için bir alet olmaktan kurtarılması ve vicdanlardaki kutsal yerinde en temiz haliyle korunması amacıyla yapılmış bir inkılâptır.

Bunu da Atatürk: "Lâikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler ilerlemenin düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz. Softa, ruhban sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Zira dinden maddi ve siyasî çıkar sağlayanlar, iğrenç (menfur) kimselerdir" şeklinde ifade etmektedir.

Anlaşıldığı üzere Atatürk’ün laiklik anlayışı dinsizliği değil, yüzyıllar boyu toplumun gelişmesinin önünde engel oluşturan dinin özüyle ilgisi olmadığı halde din adına fetvalar vererek her türlü yeniliğe direnen sözde din adamları ve ulemanın nüfuzunu kırmayı, devlet işlerinden uzak durmalarını sağlamayı amaçlamıştır. Daha da önemlisi İslam dininin, cahil otoritelerin elinde politika malzemesi olarak kullanılmasını önlemeyi esas almıştır.

Kısaca; laiklik ilkesiyle, Kur’ an ve hadislerde olmayan, gerçek dışı hükümlerle yapılabilecek her türlü icraata müdahale edilerek, insanlık ve ülke zararına meydan verebilecek pek çok girişimin önüne geçilmiştir.

Atatürk; Türk toplumunun laikliğe geçiş sürecinde, Avrupa toplumlarının laikliğe geçişte yaşadığı sekülerizm diye adlandırılan “ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması” olarak ifade edebileceğimiz        –kısaca dünyacılık –  gibi bir süreci Türk toplumuna yaşatmaması da büyük bir başarıdır.

Sonuç;

  • Görülüyor ki Atatürk, kutsal din duygularına kesin olarak samimi bir biçimde bakmaktadır...

 

  • Atatürk’ün Türkiye laikliği modelinde, din yalnızca kul ile tanrı arasında bir bağlılık olarak kabul edildiğinden, kamusal alanının dışına kavramsal olarak çıkarılarak kişinin vicdanında en temiz yerini bulması sağlanmaktadır.

 

  • Atatürk’ün Türkiye laikliği modelinde lâiklik dine karşı olmak değil aksine dinin çağdaş anlamda yorumlanması gibi pratik bir kolaylığı getirerek, dini toplumsal gelişmenin bir aracı haline sokmuştur.

 

  • Atatürk’ün Türkiye laikliği modeli dinin kendi özüne dönerek, Kur’ an ve hadislerde olmayan gerçek dışı hükümlerle sıyrılıp gerçek bir inanç yolu olması ihtiyacından hâsıl olmuştur.

 

Son söz;

Cumhuriyetimiz yüz yıllık gibi süre içerisinde büyük yollar almış olmasına rağmen, lâiklik kavramının hâlâ insanlarımıza anlatılamamış olması, lâiklik kavramının bugün bile kökeninin ve anlamının tartışılıyor olması, maalesef bu konuda daha işin başında olduğumuzu göstermektedir.

 

Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page