top of page

Düşünme ve Temaşa


Hani nasıl bakarsan öyle görürsün derler ya.

Konuşma dilinde de nasıl anladığınıza bağlı olarak değişen bazı kelimeler vardır. Harfler aynıdır ama mana farklıdır. Örneğin bilmediğimiz bire yere gittiğimizde danışacak yer ararken DANIŞMA diye bir tabela görürüz. Oraya gider danışırız. Aslında kelimenin sonunda -ma- olumsuzluk ekidir. DANIŞ demek aslında daha doğrudur.

Bende bu makalemde aslında DÜŞÜN demek isterken maalesef DÜŞÜNME şeklinde olumsuzluk çağrıştıran kelimeyi cümle içinde kullanmak zorunda olduğum için esasen üzgünüm.

Düşünme aklın özgürce, kendine özgü bir eylemi yapabilmesidir. Etrafında cereyan eden olayları inceleyerek, karşılaştırıp bunları kendi kendine bilgi konusu yaparak faydalı bilgileri zararlılarından ayırıp incelemesidir.

Tıpkı nefes almak gibi durdurulmayan bir eylemdir.

Pek tabi, düşünme insana özgü bir eylem olmaklar beraber düşünme tarzı insandan insana farklılık gösterirken, her toplumun da bir düşünme tarzı vardır.

Bilinçli bir eylem olarak yapıldığında, yeterince bilgi toplamadan yanlış kararlar vermek yerine, düzenli ve analitik (çözümlemeli) yapıldığında toplanan bilgiler sayesinde doğru kararlar verilmesini sağlar.

Düşünme sayesinde yaptıklarımızı neden ve nasıl yaptığımızı ve nasıl daha iyi yapabileceğimizi sorgularız.

İşte tam da bu noktada düşünmenin mahsulü olarak düşünce ortaya çıkar. Ancak düşünmenin mahsulü olan düşüncelerle, düşünme arasında fark vardır. Bu özne ile olan ilişkileri bakımından olan farktır. Düşünceler özneden ayrılarak başka bir alana kaydırılabildikleri gibi düşünme nefes almak gibi öznesiz bir an bile var olamaz.

Burada izah etmeye çalıştığımız konu esasen düşünme eylemi, öznesiz (bir kişi olmadan) yapılamadığı gibi düşünme eyleminin yapanda öznenin (kişinin) kendisidir. O halde düşünme eylemine de insanın önce kendinden başlaması gerekecektir. Bu bağlamda bu düşünce tarzına da tefekkür deniyor. Tefekkür edebilen insan ve insan toplulukları öncelikle kendi hata ve yanılgılarını görebildiklerinden, doğru ve güzele daha kolay ulaşabiliyorlar. Sebebine gelince bu aşamada da müşahede başlıyor.

Aristoteles’ te önemli eseri Nikomakhos'a Etik'te en mutlu ve yüce yaşamın, içsel bakışçı yaşam olduğunu çünkü ancak böylesi bir bakışın kendisini hakikate ulaşmaya adadığını aktarmaktadır.

İçsel bakış, zihnin sahip olduğu bazı düşünce öğeleri üzerinde yoğunlaşmasıdır. Bu müşahedenin sonucunda arifane bakış açısı kazanan insan ve toplum görülmeye değer şeyleri fark ederek temaşa etmeye başlar ki, her şeyi hoş ve hoşça görmeye başlar.

 

Peki, soruyorum en son neyi hoşlanarak seyrettiğinizi hatırlıyorsunuz? Sadece bir manzaraya, bir ağaca, ... En son ne zaman temaşa ederek baktınız?

Temaşa ederek bakmak; maddenin, olayın kendisine değil de içindeki veya ardındaki gerçekliğe bakmayı hedefler. Ulaşılmaya çalışılan hedef, hakikatidir. En nihayetinde hakikat, maddenin veya olayın içinde değil özünde (hakikatinde) olup çıkarılacak bilginin değerini gösterecektir. Örneğin insan içinde yaşadığı doğaya temaşa ile baktığında; çok büyük bir ağacın aslında (kendisi gibi) bir tohumdan meydana geldiğini, sert kışlara nasıl göğüs gerdiğini fark edecek o ağacın ayakta tutunabilmek için verdiği mücadeleyle, kendi hayat mücadelesindeki benzerlikleri fark edebilecektir.

 

Doğadaki bir karıncanın bile bir diğerine nasıl yardım ettiğini görecek, insanların hırs, kin ve gafletle ne büyük erdemleri kaybettiğini fark edebilecektir.

 

Tasavvuf diye nitelendirilen içsel bakış sisteminde insan, temaşa ile varlığın hakikatine ulaşmak istediğinden eşya ve maddedeki her türlü hususiyeti öze ulaşabilmek, manevi olana yükselmek için bir araç olarak kullanır.

 

Budizm ise nirvanaya ulaşmak adına, temaşayı araç olarak kullanır.

 

En nihayetinde amaç öze ulaşmak olduğundan, dışarıdan temaşa (içsel bakış) ile bakıp seyredebilsek, aslında tek bir bütünün içinde belki de eksikliğin veya yanlışın kendimizde olduğunu göreceğiz ve bütünün bir parçası olduğumuzu fark edebileceğiz.

 

Baharın kışa ulaştığı gibi, gençliğin yerini ihtiyarlığa bıraktığını, bizim kirlettiğimiz denizin bize kızgınlığını göstererek dalgalarıyla kendini temizlediğini fark edeceğiz. Yani kirlenmenin bile çaresinin kendi içimizde olduğunu müşahede edeceğiz.

 

Güzelliğin dahi varlığının üstünde yer alan, onu var eden gerçekliğin bir parçası olduğunu idrak edeceğiz.

 

Aslında çirkin diye bir şey olmadığını, önemli olanın “çirkin görünen o şeyin içindeki güzelliği fark edebilmek” olduğunu temaşa ile bakabilirsek anlayacağız.

 

 

Sevgi ve muhabbetle kalın…

 

 

Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.

166 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Zaman

bottom of page