top of page

Gemi Battığı Yerde Aranır




Tüm dünyada yaşanan yüksek enflasyon, krediye ulaşımın zorlaşmasıyla beraber kredi faizlerinin yükselmesi, iklim krizi, hammadde ve yardımcı malzeme fiyatlarının gerek tedarikinin gerekse maliyetinin artması sektörlerinde örnek gösterilen şirketleri dahi krize sürüklemeye başladı.

Yaşanan pandemi sonrası bütün dünya da şirketlerin yaşam süresi kısalmaya başladı. İlginç olan sağlıklı büyüyen, başarılı olan şirketler dahi krize girmektense şirket evliliklerini ve satın almalarını tercih etmeye başladı.

Peki, sorun sadece dışsal etkenler mi? Dilerseniz gelin bu konuyu kısaca tekrar gözden geçirelim.

Şirketleri temelde krize sürükleyen ana sebep şirketin zarar etmesi, başka bir deyişle kâr edememesidir.

Her zarar eden şirket batar mı? Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Doğru, zarar eden her şirket batmayacaktır. Bu durum, zararın tutarı, süresi, şirketin aktif büyüklüğü gibi birçok parametreye bağlı olarak değişecektir. Bu aşamada büyük bir şirket nasıl zarar edebilir? Sorusu ortaya çıkacaktır. Sektöründe öncü, başarılı olan şirketler dahi, aşırı güven ve başarının verdiği özgüvenle bunun hep böyle süreceğini varsayarak rehavete düşmektedirler. Bulundukları coğrafyanın, ülkenin makro ekonomik verilerini uygunluğunu görmeden, zamansız ve vaktinden önce istihdam, duran varlığa aşırı yatırım yapmak gibi şirketin varlığını finansal açıdan zora sokacak hamleler yaparak zarar edebilmektedir.

Peki, kâr eden şirketler krize girmez mi?

Nakit akışı iyi yönetilemeyen, nakit akışını planlayamayan şirketler kâr etseler dahi krize girebilmektedirler. Nakit akışının takibi için, mümkün olduğunca haftalık, aylık, üç aylık nakit akış tablolarının hazırlanması çok önemlidir. Olası kötü senaryolara da duyarlı, tahmini tablolar üzerinde de çalışmaların yapılması iyi sonuçlar için fayda sağlayacaktır.

Yetersiz çalışma sermayesi krizi derinleştirir.

Çalışma sermayesi; işletmelerin özellikle de günlük işletme faaliyetlerini sürdürebilmesi için ihtiyacı olan ve bir yıl gibi kısa bir sürede nakde dönüşebilecek varlıkların tümü ile ve bunların finansmanında kullanılan kısa vadeli yabancı kaynakları kapsar. Ancak şirket sermayesinin yetersiz oluşu kısa vadeli yabancı kaynak ihtiyacını artıracak bu da aşırı faiz vb. finansal yükleri de beraberinde getirecektir. Kredi hacminin daraldığı durumlarda yaşanabilecek çalışma sermayesi eksikliği sonucu şirket ödemelerinde aksama meydana gelecek, bu da şirketin enerjisinin düşmesine yol açacaktır.

Kurumsallaşamama:

Kurumsallaşamama en önemli krize girme hatta yok olma sebeplerinden biridir. Kurumsallaşma, işletmelerin yönetim anlayışında, piyasa ve günün koşullarına uygun yönetim ve örgüt yapılarını oluşturarak ilkelerin, politikaların, uygulamaların kişilerden bağımsız olmasını ifade eden bir olgudur. Ülkemizde aile şirketlerinin kurumsallaşamamalarının altında yatan en büyük etken, aile ve işletme kavramlarının birbirine karıştırılmasıdır.

Şirket içerisinde hile, yolsuzluk ve suiistimale maruz kalmak: 

Özellikle de ekonomik kriz dönemlerinde, baskı unsurları artmış, rasyonalizasyon da kolaylaşmış olacağından, çok daha hayati önem kazanmaktadır. Gerçekleşen/gerçekleşebilecek suiistimalleri üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar; varlıkların kötüye kullanılması, yolsuzluk ve finansal tablo suiistimalidir. İlaveten çalışanların suiistimali de iş dünyasında küresel bir sorundur.

Entelektüel Sermayeyi Yönetememe-Kaybı:

Günümüzde bir işletmeyi veya markayı pazarda var eden ve onun değerini yükselten sadece görünen makine veya benzer donanımları değildir. Kaldı ki; bu değerlendirmeyi sadece fiziksel ve finansal sermayelerini dikkate alarak yapan yöneticiler, yatırımcılar asıl gücü oluşturan ve görünür olmaktan uzak olan kökleri, yani görünmez varlıkları temsil eden entelektüel sermayeyi göz ardı etmektedir. Şirketler büyürken çoğu zaman insan kaynakları aynı hızda büyümez. Şirketleri küçükken yönetebilen insanlar, şirket büyüdüğünde yönetemez hale gelir. Entelektüel sermayenin günümüzde kabul edilen üç bileşenini dikkate almamız gerekmektedir. Bu üç bileşen; insan sermayesi, örgütsel (yapısal) sermaye ve müşteri sermayesidir.

Bütçesiz yola çıkma:

“Bütçe işletmelere rekabet şansı vermese de rekabetten geri kalmalarının önüne geçer.”

Bütçeler; işletmelerin gelecek faaliyet dönemi için, işletme amaç ve politikalarına uygun olarak öngörülen gelir ve giderlerin, karşılıklı tahminlerini, parasal ve sayısal olarak ifade eden raporlardır. İşletme yönetimi; bütçeyi bir denetim aracı olarak kullanarak kaynaklardan maksimum yarar sağlar. Bu ancak etkili bütçe kontrolü ile sağlanabilir.

Sonuç;

Yukarıda şirketleri krize sürükleyen içsel koşulların en önemlilerini vermeye çalıştık. İçsel koşulları çoğaltmak mümkün. Makale başlığında da vermek istediğimiz mesaj; şirketlerde krizin doğması, şirketlerin batması/iflası dış koşullardan olduğu gibi içsel koşullardan da kaynaklanabileceğini hatırlatmak istedik. Malum;

“Gemi battığı yerde aranır.”

 

Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.

3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page