Batılı düşünür Alexis Carrell, "Biz her şeyi insan için yaptık ama bir şeyi ihmal ettik, o da insan.” Diye söylüyor.
İnsan sürekli gelişen ve değişen bir varlıktır.Aynı zamanda yetilerini kullanarak çevresini de değiştirebilen nadide bir canlıdır. Düşünme, anlama, kavrama ve imgeleme gibi özelliklerinden dolayı ne yapıyorsa bilinçli yapar. Hür iradesiyle verdiği kararların sorumluluğunu taşır. Kendi belirlediği ve şekillendirdiği, yaşadığı dünyayı isterse cennete, isterse de cehenneme çevirebilir. Dolayısıyla insan,her eylemini insani ölçülerde gerçekleştirirsesorun sandığımız pek çok sorunumuz olmayacak veya kendiliğinden çözülecektir. Taşıdığı statü ve toplumda rolü ne olursa olsun, hangi makamda, hangi güce sahip olursa olsun, hangi inanca mensup, hangi düşünceye sahip olursa olsun önemli değil.Dili, dili, ırkı ne olursa olsun, bunlar birer sorun değil, zenginliğidir aslında insanın. İnsan her ne olursa olsun insandır. Kısacası;doğduğumuz zaman olduğu gibi, önce insan olduğumuzu bir kabullenebilsek, bir öğrenebilsek; çok şey değişecek. İnanın bana çok ama çok büyük aşama kaydedeceğiz.
Önce İnsan Olmak Sonrası mı?
Önümüzdeki dönemlerde yeni olan her şeyin insanın insan olma halinin karşılığı olacağı kesin.
Daha önceleri önemli olanüretmektir diyen iktisat ve işletme bilimleri, sonraları tüketim olmadan üretimin hiçbir değeri yok diyerek insanı üretmekten çok tüketime yönlendirdi. Sonuç çılgınca tüketen, lüks içinde yaşayan ama mutsuz insanlar ortaya çıktı.
Daha önceleri yönetmekti önemli olan, ama anladı yönetenler hiçbir şeyin (O’ nun) zıddına yapılamayacağını, beraber yönetelim demeye başladır.
“İnsan sadece et, kemik ve kan torbası değildir.”diyor.Şemsettin Yeşilneden mi? Çünkü
Gönlü vardır, duyguları vardır, ruhu vardır insanın…
Dönemin gerçekliği bize iş hayatının “önce insan” üzerine kurgulanması gerektiğini öğretiyor. Görünen o ki, insan kaynakları birimi fabrika ayarlarına geri dönerek merkezine tekrar “önce insanı” yerleştiriyor gibi gözüküyor.
Günümüzün değişken koşullarıyla, ürün ve hizmet kalitesinin en büyük güvencesi, takım anlayışı içinde eşgüdümlü hareket edebilen fakat uzun zamandır ihmal edilen insanın, insana yapılan yatırımların, şirketleri ayakta tutabileceğini anlamaya başladılar ve şirket politikalarının vazgeçilmezi haline getirmeye başladılar.
Pazarlama birimi bugünlerde ekonomi dışı güç olarak, insanı mutlu ederek en yüksek verimliliğin elde edileceğini kavradı. Bu yüzden davranışsal ekonomiye (nöroekonomi) yöneliyor.Bazı reklam filmleri yayınlanmadan önce insanlara izletiliyor. Yapılan ölçümler ile alınan geribildirim doğrultusunda ürünler piyasaya çıkmadan önce insanlardan elde edilen sonuçlarla birlikte satışlar ve üretimi hakkında bir takım analizler yapılıyor.
Yine dönemin gerçekliği sayesinde, işverenler en değerli kaynağın insan olduğunun farkına varmaya başladılar.Çünkü üretende insan, tüketen de insan, yönetende insan, yönetilmeye çalışılan da insan olduğunu (tekrar) hatırladılar. Kısacası “önce insan”.
“İnsan tüm vasıflarınötesinde, her öğretiden yüce…”
Mademki, üreten de, tüketen de, yöneten de, yönetilen de, işverende de,işçi de insansa,insan da tüm bunlar olurken bu fırsatı iyi değerlendirmeli, karmaşa yaratan kirli enerjisini atmalı, doğduğuzaman olduğu gibi insan olmaya mücadele vermelidir.Benliğini, bencilliğini ayaklarının altına alarak yürümeli…Kibrinin kendisini kemireceğini, hırsının kendini yüceltmeyeceğini aksine öldürebileceğini bilerek dünyasını cehenneme çevirmemelidir. Neden mi?
İnsan değişirse iyi veya kötü her şey değişir…
Küçük bir anekdot:
Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti. Onu bu hafta sonu parka götürecekti. Ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti.Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı: “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim!” dedi. Sonra düşündü:– Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez! Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:– Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz! Dedi.Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu.Çocuk şu ibretlik açıklamayı yaptı:- Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti.