
Esasen ortak miras kavramı ile dünya mirası kavramının özdeş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yeryüzünde yaşamış geçmiş nesillerden, bugün yaşayanlara ve bugünden sonra da gelecek nesillere aktarılması gereken gerek kültürel, gerekse doğal olan (maddi manevi de diyebilirsiniz) miras, dünya mirası olduğundan sadece insanların değil aynı zamanda tüm canlıların ortak mirasıdır.
Bu kapsamda değerlendirildiğinde kültürel ve doğal varlıkları gelecek nesillere aktarabilmek, bunları muhafaza edebilmek için, gelecekte yaşayacak olanların zararına olan davranışlardan kaçınmak, dolayısıyla dünya ortak mirasını korumak zaruret arz etmektedir. Hatta Ay ve gök gibi cisimler ile derin deniz dibi kaynakları, bitki genetik kaynakları da bu kapsamda değerlendirebilirsiniz.
Bu miraslar ülkelere özgü olarak ayrılmaz, tüm dünyayı içine alır. Dolayısı ile bu mirastan faydalanmak tüm insanların/canlıların en doğal hakkıdır. Aristo, Sokrates, Mevlana gibi ünlü kişiliklerin geçmişte söylediği sözler de ortak miras kapsamındadır. Hiç şüphesiz ki, “atalarımızdan bize kalan ve gelecek nesillere aktarılması gerek en büyük miras da tartışmasız Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
Hukuk, tüm canlıların ortak mirası olma özelliğine haizdir. Üstelik sadece insanların ortak mirası değildir. Keza hukuk, yalnız insanlar için gerekli değil, doğaya, çevreye, ahlaka, hayvanlara, binaya, yönetmeliklere, trafiğe, imara, sözlerimize, yazdıklarımıza; her zaman, her yerde, her şey için gereklidir.
Zamana ve mekâna yön veren hukuk, bugünkü hayatı düzenlediği gibi geleceğin şekillenmesini de sağlar. Toplumları yönettiği gibi devlet müessesine de nizam getirir. Bu hukukun devletler üstü bir kavram olmasından ileri gelir. Bu nedenle de dünya ortak mirasıdır.
Hukuk öyle büyük bir kavramdır ki, üstün oluşu (hukukun üstünlüğü) ifadesi yüzyıllardır hukukçular, politikacılar, devlet adamları ve medya tarafından sıkça kullanmasına rağmen, kavramın ne olduğu konusunda hâlâ tam ve net olarak açıklama yapılamamaktadır. Örnek vermek gerekirse, herhangi bir konuda meydan gelen bir hadisede alınan kararın meşruluğu veya gayrimeşruluğu konusu bazı toplumlar, devletler veya hükümetler tarafından eleştiri konusu yapılırken, diğerleri tarafından takdir edilebilmektedir.
Ancak bilinmesi gereken ve kesin olan bir şey var ki, o da “bugün eleştirebildiğiniz hukukun yarın sizin için de gerekli olabileceği” konusudur. Keza hukukun üstünlüğü sadece ihtiyaç halinde sığınılacak bir güvenli bir liman değil, herkes ve her şey için bir yaşam alanı, bir yaşam biçimidir. Bu nedenle kanunların, bugün yaşama yön verdiği gibi gelecek nesillerin yaşamına da yön vereceği, unutulmadan çıkartılması çok elzemdir. Bilindiği üzere bugünkü kanunları geçmişte çıkaranlar ölmesine rağmen, çıkardıkları kanunlar bugün hala devam etmektedir.
Hukukun zamanın ruhuna göre işlerlik kazanması veya güncellenebilmesi onun dinamik olduğunun bir göstergesidir. Ancak bu “sana-bana’ göre yaklaşımı ile düzenlenmesi anlamına gelmemektedir. Hukukun üstünlüğünün temel göstergesi olan adalet ilkesi insan onuru ve vakarına yakışır şekilde dizayn edilmeli ve hukuka uygunluk konusu dâhilinde her türlü korku ve endişeden uzak yaşam sürmeye imkân vermelidir.
Zamanı ve mekânı aşan bu tip kanunlar Hak ve adalet esaslı hazırlandığında yüzlerce yıl yürürlükte kalabilmektedir. Haksız ve adaletsiz hazırlanıp uygulanabilecek bir hukuk ise gelecekte, acılarla, hüzünlerle, hayal kırıklıklarıyla dolu bir dünyayı meydana getirirken tüm musibetlerin müsebbibi olabilir.
Ülke içinde çıkartılan kanunlar toplumu meydana getiren tüm unsurların (etnik, dini, siyasal, sosyal, ideolojik ve benzeri tüm kimliklerin) ortak katılımı ile çıkartıldığında tüm vatandaşların sahiplendiği ortak değerler halini alır. Herkes tarafından kabul görmesiyle de ortak miras halini alır ve gelecek nesillere aktarımı da kolay olur. Yine dünya ülkelerinin bir sözleşmeye bağlı kalarak çıkaracakları hak ve adalet temeline dayanan kanunlar da dünya mirasına konu olabilecektir.
Keza esas olan “hukukun üstünlüğünün asla bir dayatma değil dünya yüzeyinde yaşayan herkesin, her canlının kabullenebileceği bir değerler bütününü yansıtması gerektiğidir.”
Ancak böylelikle; ülkelerde dirlik ve düzen her daim sağlanırken, devamında da tüm dünyada birlik, dirlik ve düzen sağlanmış olur. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün;
“Efendiler! Bir hükümet ancak adaletle dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, hürriyet, her şey adaletle ayaktadır.”” vecizesinde söylediği gibi…
Faydalı olması ümidiyle…
Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.