
Beyaz eşyadan mobilyaya, çelikten çimentoya, lojistikten tekstile pek çok sektörlerde iş insanları kârlılığımız azalıyor, rekabet şansımız zayıflıyor diye serzenişte bulunuyor. Peki, bu kârsızlığın ana nedenleri ve sonuçları neler, çözümü yok mu? Gelin kısaca bir göz atalım.
Dünya genelinde yaşanan yüksek enflasyon ve devamında beklenen resesyon riski, tüketici alışkanlıklarının değişmesi, özellikle artan işçilik maliyetleri, hammadde ve enerji fiyatlarındaki yükselişler, maliyet baskısını daha önce hiç olmadığı kadar çok hissettiriyor. Keza, dünya genelinde beklenen resesyon riski tüm sektörlerde sipariş kayıplarına yol açacak gibi görünüyor. Küresel ekonomilerde ve tüm pazarlarda önemli ölçüde daralma yaşanabileceği düşünülürse, önümüzdeki yıllarda dünyadaki mevcut üreticilerin kâr edebilmek için yoğun bir uğraşı vereceği kaçınılmaz gözüküyor.
Hâlbuki ürünün kalitesini, sağlamlığını, uzun ömürlülüğünü önemsemeyen işletmeler için kâr, en üst seviyede şirket başarısını gösteren performans kriteridir. Yine işletmelerin performansı öncelikle kârlılığına göre değerlendirilmektedir.
Keza, makro ekonomik açıdan bakıldığında da özel sektörün baskın olduğu ülkelerin kalkınmaları, kâr eden şirketlerle olur.
Kârsızlık probleminin yaşanmaya başladığında nelere yol açtığını özetle sıralayacak olursak;
· Kârsızlık problemi yaşamaya başlayan işletmelerde öncelikle nakit problemi kendini göstermeye başlar.
· İşletmeler nakit problemini gidermek için yabancı kaynağa (örneğin bankaya) yönelir.
· Yabancı kaynağın bulunabilmesi yine kârlılığın varlığına bağlıdır. Bulunabildiği varsayılsa dahi kaynağın maliyeti giderleri artırır.
· Giderleri karşılamanın yolu satışları artırmaktan geçecektir. Satışı artırmak beraberinde ıskonto ve fiyat düşüşlerinin getirecektir. Ne yazık ki bunun sonucu da yine oransal olarak kârsızlığı getirir.
Tüm bunların bir sarmal haline gelmesi ise hiç şüphesiz ki şirketin yok olmasına kadar devam eder.
Yine makro ekonomik açıdan konu irdelendiğinde, ülkedeki şirketlerin kaynak üretememesinin sonucu olarak ihracat düşer, ekonomik kalkınma yavaşlar, yatırımlar için ülkenin ihtiyaç duyduğu döviz giriş sağlanamaz ve ülkelerde tıpkı şirketler gibi borçlanarak yüksek maliyetlerle döviz temin eder. Bu durum da kişi başına düşen milli gelir azalmasına yol açarak ülkenin ve o ülkede yaşayan insanların fakirleşmesi sonucunu doğurur.
“Bu döngüyü bozacak tek unsur kâr edebilmektir.”
Ülkemizde kârlılığın gelişmiş diğer pazarlara kıyasla düşük olmasının en temel nedeni çoğunluğu KOBİ olan şirketlerin finansal yapılarının zayıflığıdır. Bunu serzenişte bulunmayan ve kârlılıkta dünya standartlarını, hatta üzerini zorlayan bankacılık sektörünün bilançolarında görüyoruz. Örneğin bankacılıkta “Türkiye'nin en büyük 10 bankası, 2023'te 506,8 milyar lira net dönem kârı elde etti ve ilgili bankaların toplam kârı önceki yıla kıyasla yüzde 40,4 artış göstermiş oldu.(Kaynak A.A. Bağlantı 28.07.2024 Saat 23.09)
Bugün tüm sektörlerde iş insanları, finansman maliyetlerinin çok yüksek, vadelerin de çok kısa olduğunu, bu durumun da fonlamada sorun yarattığını ifade ediyor.
Sektörlerin kâr marjı nasıl yükseltilebilir:
Bu noktada yapılacaklar listesi de özetle;
· Üretimde daha yüksek katma değer yaratan ve birim kilogram da yüksek katma değer sağlayan ürünlere yönelmeli,
· Her sektörde sanayiciler arasında gerekli sinerjinin yaratılarak, ürünler bazında kümelenme sağlanmalı, üretim adetleri yükseltilmeli ve seri üretim yapılmalı.(Full entegre sistemlere geçilmeli)
· Yine ürünler bazında daha öngörülebilir pazar koşulları oluşturulmalı.
· Dünya örneklerinde olduğu gibi fiyat rekabeti yerine hizmet rekabeti modeline geçilmeli.
· Kendi enerjimizi karşılamak için yenilenebilir enerji yatırımları teşvik edilmeli. Hatta her işletmeye kendi enerjisini üretmesi konusunda teşvik verilmeli ve özendirilmeli.
· Yapay zekâyla üretim optimizasyonu sağlanarak üretim teknoloji ile buluşturulmalı ve iş gücü verimliliğini birim zaman bazında artırmalı.
· Her sektörde kendi teknolojimizi üretmemiz için AR-Ge merkezleri kurulmalı.
· Yüksek enflasyonun ve kur baskısının önüne geçilerek uygun finansmana hızlı erişim kolaylaştırılmalı.
Sonuç olarak;
Alınan bu ve benzeri tedbirlerle, satın alma yapan dünya markaları için ülkemizde bir güven ortamı yaratabilmeli, tercih edilebilir bir ülke haline gelmeliyiz. Neticede bu durum ülkemizin ekonomik istikrarını sağlayacak ve küresel piyasalarda rekabetçiliğimizi artıracaktır.
Faydalı olması ümidiyle,
Not: “Bu makalelerde yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi veya kişisel tavsiye niteliğinde değildir ve yatırım faaliyetinde bulunmaya davet veya teşvik değildir. Herhangi bir yatırım kararının uygunluğu konusunda bağımsız mali ve uygunsa hukuki tavsiye almalısınız.”