
Giriş
Sosyal güvenlik kavramı, bireyin gelecekte karşılaşabileceği, yaşamı için tehlike oluşturabilecek belirsizlik ve sosyal risklere karşı korunma isteğinin ve bir güvence arayışının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
İsteğe bağlı sigorta, borçlanmalar gibi birkaç istisna dışında çalışma ilişkisinden bağımsız olarak sosyal güvenlik hakkı üzerine bir değerlendirme yapılamadığı gibi bu ilişki neticesinde tehlikeyle karşılaşan bireye, asgari güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş nedenidir.
Sosyal güvenlik aynı zamanda bir sosyal politika aracıdır. Keza sadece bireyleri değil tüm toplumu ilgilendiren, toplumsal yoksulluğu ve huzuru sağlama amacına hizmet etmekte, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri azaltma amacı da gütmektedir.
İlaveten sosyal güvenlik sistemleri, ülke ekonomilerinde mali sürdürülebilirliğin ölçülmesinde kullanılan göstergeler arasında sayılmaktadır.
Bilindiği üzere sosyal güvenlik sistemlerinin başlıca finansman kaynakları prim ve vergi gelirleridir. Tüm nüfusu kapsayan bir sosyal güvenlik sisteminde, ortaya çıkabilecek gelir-gider dengesizliğinin ve buna bağlı olarak ortaya çıkan açıkların boyutunun, ekonomideki diğer faktörlere olana etkisi sebebiyle politika yapıcılar için ayrı bir öneme haizdir.
Bu nedenle primlerin tahsil edilememesi, sosyal güvenlik kurumlarının en önemli sorunlarından birisi olup, sosyal güvenlik sisteminin finansal sürdürülebilirliği açısından da büyük önem arz etmektedir.
Bir diğer önemli husus da sosyal güvenlik sistemlerinde bugün çalışanların, geçmişte çalışanların ihtiyaçlarının da karşılanmasında rol üstlenmesi, ki bu da sistemin istihdam, kayıt dışı istihdam, demografik yapı, aktif çalışan - pasif çalışan oranı ve benzeri birçok unsur ile yoğun bir ilişki içerisinde olmasına yol açmaktadır.
Sosyal güvenlik kurumları her ne kadar kendilerine ait bir gelire sahip olsa da gelir gider dengesi kurulamadığında ortaya çıkan açık, merkezi hükümet bütçesinden yapılan transfer ile kapatılmaktadır.
Aynı zamanda bu açıklar emekli, malul, dul ve yetim aylığı gibi sosyal güvenlik ödemelerinde düşüşe neden olmakta ve içinde bu düşüşler sosyal yardımlarla karşılanmaya çalışılmaktadır.
Günümüzde sosyal güvenlik sistemleri her ne kadar toplumsal refahın ve huzurun tesis edilmesinde köklü bir olgu olarak karşımıza çıksa da maalesef neredeyse tüm dünya ülkelerinde sürdürülebilirlik sorunuyla karşı karşıya olduklarını da görmekteyiz.
Sosyal Güvenliğin Demografik Yapıyla İlişkisi
Doğumlar, nüfusun yaşlanması, göçler, ortalama yaşam süresinin uzaması gibi nüfusu etkileyen faktörler birer demografik göstergedir. Bu faktörler sosyal güvenliği etkileyen faktörler olduğu gibi ülkelerin gelişmişlik düzeyinin belirlenmesinde de ana faktörler arasında sayılmaktadır.
Aynı zamanda bu ana faktörler emeklilik sistemi ve bu sistemin finansmanında uzun dönemli projeksiyonlar yapılmasını da mecbur kılan demokratik göstergelerdir. Keza dünya genelinde gelişmiş ülkelerin yaşlı nüfusunun sürekli bir artma eğiliminde olduğu bilinmektedir. Özellikle de sağlık alanında gelişmeler, hijyen, beslenme, aşı gibi ilaçların kullanımı yaşlılık döneminin uzamasında önemli rol oynadığı gibi, ortalama ömür süresini de uzatmaktadır. Tüm bu pozitif etkenler, aynı zamanda negatif açıdan da yaşlı bağımlılık oranının sürekli artmasına yol açmaktadır. Bu artış çalışan, üreten nüfustan elde edilen prim gelirlerinin yaşlılık sigortasını karşılama bakımından yetersiz kalmasının da bir nedenidir. Bunun yanı sıra sosyal talep, sağlık ve ihtiyaçların çeşitliliği gibi nedenler kamu kaynaklarının önemli bir kısmının yaşlılığı finanse etmek için kullanılmasına neden olmaktadır.
Bu durum, devletin topladığı sosyal güvenlik primlerinde düşüşe yol açarak hem sosyal güvenliğin finansmanını zorlaştırmakta, hem de çalışma ilişkisine bağlı olan sosyal güvenlik haklarının kullanımını daraltmaktadır.
Çalışma İlişkilerinde Değişim
Küreselleşme ile birlikte iletişim ve ulaşım imkânlarının artması, çalışma ilişkilerinde geleneksel istihdam biçiminden uzaklaşmaya kısmi süreli ve çağrı üzerine çalışma gibi esnek çalışma modellerinin doğmasına neden olmuştur. Çalışma ilişkileri sabit işyerinde tam zamanlı çalışma yerine mobil çalışma gibi esnek çalışma biçimlerine dönüşmektedir. Ayrıca teknolojik gelişmeler bağımsız çalışmanın da önünü açmıştır.
Mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin finansal yapısının, prim tahsilâtları yönünden geleneksel ve tam zamanlı çalışma gibi tipik çalışma şekillerine halen sıkı sıkıya bağlı olması, buna rağmen esnek çalışma prim tutarlarının düşüklüğüne yol açmakta ve sosyal güvenlik kanunlarınca öngörülen haklardan yararlanmayı engelleyebilmektedir.
İşsizlik
Günümüzde teknolojinin hızla gelişmekte olması, üretim sürecinde bilgiyi öne plana çıkarmış ve hızla da çıkarmaya devam etmektedir. Yapay zeka; üretim sürecinde, özellikle de otomasyon teknolojilerinde insan emeğinin yerini almaya başlamıştır. Ayrıca kentleşme hızının (yavaşlamış olsa dahi) hala artıyor olması, tarımda yaşlı nüfusun artması, buna rağmen istihdamının artırılamaması, hizmet sektöründe artan talebe rağmen yeterli istihdam yaratılamaması gibi sebepler işsizlik oranlarının artışı sorununu karşımıza çıkarmaktadır. İlaveten göçe bağlı kaçak işgücü sorunu toplumsal dengeleri bozarak, sosyal güvenlik sisteminin ciddi boyutlarda gider kaybına uğramasına yol açmaktadır.
Kayıt Dışılık
Kayıt dışı çalışma, çalışmaların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına hiç bildirilmemesi ya da çalışma süresi ve/veya kazançlarının eksik bildirilmesi olarak tanımlanabilir. (SGK, 2017).
Kayıt dışı çalışmanın artışına etken olan en önemli faktörler, vergi ve prim yüklerinin fazlalığı, işsizlik oranlarının yüksekliği, ekonomik aktivitede işyerlerinin küçüklüğüdür. İşyerlerinin küçüklüğü, denetim yoluyla kayıt dışıyla çalışanların/çalıştırılanların tespit edilmesini zorlaştırmaktadır.
Sigortalılar açısından ağır sonuçları olan kayıt dışılık, sosyal güvenlik hakkı açısından bu hakların kullanılması için gerekli prim gün sayısına ulaşılamamasına, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir ve aylıkların düşük olması sonucuna sebebiyet vermektedir. Ayrıca kayıt dışı çalışmanın bir diğer sakıncası, meslek hastalığına yakalanan sigortasız çalışanlar açısından üzüntü vericidir.
Sosyal güvenlik sistemi açısından ise kapsamının daralmasına ve sigorta prim gelirlerinin düşmesine neden olduğundan, sosyal güvenlik kurumlarının aktif pasif oranlarını olumsuz etkilemekte ve sosyal güvenliğin finansmanını güçleştirmektedir.
Gelir Dağılımı Adaletsizliği
Sosyal güvenlik sistemlerinin az bilinen ancak önemli bir fonksiyonu da gelirin yeniden dağıtılmasıdır.
İdeal bir yönetim sisteminde, sosyal güvenliğin zorunlu tasarruf ve sigorta fonksiyonları sosyo-ekonomik açıdan, çalışanların, çalışma hayatları boyunca ödediği primlerden oluşan sosyal bütçesiyle yine gelirlerine oranla alınan vergilerle birleştirilerek kişiler/gruplar arasında gelir aktarımı yapılır. Aynı şekilde sosyal yardım uygulamaları da gelirin yeniden dağılımının gerçekleştirilme araçlarından biridir. Etkin bir sosyal güvenlik sistemi gelirin yeniden dağıtılması fonksiyonu ile düşük gelirli kişilere sağladığı destek sayesinde gelir dağılımı üzerinde olumlu etki yapar.
Diğer Temel Sorunlar
Yukarıda sosyal güvenlik sisteminin en temel sorunlarını açıklamaya çalıştık. Hiç şüphesiz bu sorunlar sadece bu açıkladıklarımızdan ibaret değildir ve böyle kalmayacaktır. Tüm bunlar “Sosyal Güvenlik Sisteminin” önemli sorunları arasında yer almasına rağmen, sosyal güvenliğin bütçe açıklarının sebebini sadece bu uygulamalar ile açıklamak yeterli değildir. Erken emeklilik uygulamaları, primlerin gereği gibi tahsil edilememesi, dönem dönem çıkartılmak zorunda kalınan prim afları, verilen yatırım teşviklerinin amacına ulaşamaması veya beklenen istihdamı karşılayamaması, fon biriktirme esasına göre kurulmuş olan sosyal sigorta kurumlarında, fonların verimli ve etkin bir şekilde değerlendirilememesi gibi birçok unsur sayılabilir.
Ayrıca, sosyal güvenlik ahlakı diye nitelendirilebilecek sorunların varlığı ile birlikte, gayri ahlaki tutum ve davranış sergileyen ve bu sayede menfaat sağlamayı planlayan kişilerce sahte sigortalılık, eşlerin anlaşmalı (muvazaalı) boşanmalarının sosyal güvenlik sistemine verdiği zararlar, kimlik sahteciliği yoluyla sosyal güvenlik sisteminin zarara uğratılması, sahte rapor düzenleme/düzenletme sonucu kurumun zarara uğratılmaya çalışılması, ilaç yolsuzluğu ve sahte reçete düzenlemeleri gibi müfettiş raporlarıyla da açıklanan kurumun uğradığı zararlar diğer sorunlar olarak sayılabilir.
Ancak tüm bu sorunlara rağmen;
Sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliğin sağlanması ve sağlıklı çalışabilmesi için gelir-gider dengesinin her aşamada gözetilmesi gerekmektedir. Bunun için “Aktüerya Dengesi” önem taşır. Bu dengeye aktif-pasif dengesi de deniyor. Gelin şimdi de elimizden geldiğince bu konuyu açıklamaya çalışalım.
Faydalı olması ümidiyle,
Not: “Bu makalelerde yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi veya kişisel tavsiye niteliğinde değildir ve yatırım faaliyetinde bulunmaya davet veya teşvik değildir. Herhangi bir yatırım kararının uygunluğu konusunda bağımsız mali ve uygunsa hukuki tavsiye almalısınız.”