top of page

Sosyalleşirken Yalnızlaşmak


Geçmişte bilgisayarlarla etkileşim içinde olanlar, genellikle teknoloji profesyonelleri diye tabir ettiğimiz kişilerdi. Ancak kişisel bilgisayarların ortaya çıkmasıyla birlikte neredeyse herkes potansiyel bilgisayar kullanıcısı oldu.

Elektronik alanında meydana gelen atılımlarla birlikte, teknoloji ve telekomünikasyon alanındaki gelişmelere paralel olarak, yirminci yüzyılın sonlarına doğru insanoğlu internetle tanışmış ve bilgi teknolojisi devrimi yaşanmıştır.  

İnternetle birlikte bildiğimiz toplum anlayışına ilave olarak Castell’in ifadesiyle bir ağ toplumu oluşmuştur. Bu ağ toplumunun en belirgin özelliği ise zaman ve mekân sınırlamalarını ortadan kaldırmasıyla, Mc Luhan’ın dediği gibi dünya evrensel bir köy haline gelmiştir. Başka bir ifadeyle toplumlar arası sosyal ve kültürel ilişkiler artarken coğrafi mesafeler ise azalmıştır.

Bu evrensel köyde yaşayan ve büyüyen gençleri yazar ve fütürist (gelecek bilimci) March Rrensky dijital yerliler olarak tanımlamaktadır.

Artık insanların piknik alanlarında, hatta kapalı mekânlarda bile bir araya geldiklerinde yüz yüze sohbet etmek yerine cep telefonu ve tabletleriyle birbiriyle konuşur olmaya başladığını görebilmekte hatta bu olaya sıradan bir olaymış gibi bakabilmekteyiz.

Tüm bunlar olurken teknoloji araçlarının doğaya saldığı radyasyon ve çeşitli gazların insan sağlığını olumsuz etkilediğini, teknolojinin hayatı kolaylaştırırken maalesef doğanın dengelerini değiştirdiğini ise göz ardı etmekteyiz.

Son dönemde yeni bir kelime girdi hayatımıza sofa (kanepe) ve socialising (sosyalleşme) sözcüklerinden uyarlama sofalising, “arkadaşlarımızla yüz yüze görüşmektense daha çok kanepede oturup dizüstü bilgisayar veya akıllı telefonları kullanarak internet aracılığıyla sohbet etmeyi tercih etmek” anlamına gelmektedir.

Gerçekten çok merak ediyorum Mark Zuckerberg 2004 yılında Harvard’da okuyan öğrencilerin birbirleriyle haberleşmesi için Facebook’u kurarken acaba dünyada milyonlarca insanın yaşam biçimini bu şekilde etkileyeceğini tahmin etmiş miydi?

Şu anki ekran dillerine baktığımızda insanların konuşmak için kelimeleri dahi bıraktıklarını işaretlerle ve sembollerle konuştuklarını gördükçe bu gidiş nereye kadar? Demekten kendini alamıyor insan. 

İnsanlar gün be gün sosyalleşme olgusunu biz yerine ben kelimesinin içine sığdırmaya başladı. “Benim” ne yaydığım, “benim” ne paylaştığım, “benim” ne konuştuğum, “benim” kendimi nasıl gösterdiğim önemli oldu artık. Böyle olunca da insan aslında kendi kendine kaldığının farkına varmaz oldu. Herkes ekranda evet bir tık ötede ama kendisi o kanepede yalnız olduğunu unuttu.

Sevgililer artık birbirlerine sözlü olarak seni seviyorum canım demiyor. Watsapp’a  “SNI SVYRM CNM” diye yazıyorlar.

Tabii ki, bu makaleyi yazmaktaki amacım bu müthiş teknolojiye karşı çıkmak değil, muhakkak ki bir ekran üzerinden de olsa, ulaşmak istediklerine ulaşmak, aradıklarını bulmak, önemli bir duyuru yaymak, çok güzel bir şey. Bir hastaya kan ihtiyacını duyurabilmek hatta çok çabuk bulmak gibi pek çok faydaları olduğu kesin. Ancak, fazla kullanmak, bazı güzel huylarımızı yitirmemize, sandalye tepelerinde saatlerce vakit kaybetmemize, ekran önünde yalnızlaşmamıza, hareketsizliğin sonucu hastalıklara neden olduğun farkında lığını da hatırlatmak istedim.

Unutmayın! Bilgisayar etkileşimine verilebilecek en çarpıcı örneklerden birisi ve bir bilim insanı olarak 21 yaşında ALS hastalığına yakalanan Stephen Hawking’dir. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürecek sinir sisteminin felç eden ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etmişti.

 

Faydalı olması ümidiyle…

Özkan ÇİNAR

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page