“Raskolnikov insanlara iyilik etmek için tefeci bir kadını öldürür, paralarını alır. Sonra pişmanlık duyar ve gider polise teslim olur.”
Suç ve ceza denilince akla ilk önce Dosteyevski’ nin Suç ve Ceza romanı gelir. Öyle değil mi? Bu yüzden bende makaleme romandan bir alıntı ile başlamak istedim.
Suç ve ceza, ilk başta söylemesi kolay sade ama içerisine girdikçe Aşık Veysel’in söylediği gibi “uzun ince bir yol” olan ve hiçbir zaman sonu olmayan kavramlardır. Her fiil acaba suç mu? Yoksa hata mı? Ya da kabahat mi? Bilinçli mi işlenmiş? Bilinçsiz mi işlenmiş? Tek başına mı? Yoksa? Bıla bıla bıla. Ceza neye göre? Kime göre? Kim kesecek? Kime kesilecek? İndirimi var mı? Temyizi var mı? Vs.vs.
Dolayısıyla suç ve ceza çok bilinmeyenli bir denklemi çözmek gibidir ve maalesef sonuç hiçbir zaman matematikte olduğu gibi keskin ve kesin değildir.
Son dönemlerde 3568 sayılı yasaya göre unvan almış meslek mensuplarına mali müşavirliğini yaptığı müşterilerinin sahte fatura kullanımı veya düzenlenmesi ile ilgili olarak cezalı tarhiyatlar yapıldığı, iştirak fiili gerekçesi ile meslek mensuplarına “görüş ve öneri raporu”düzenlendiği bilinmektedir.
Makalemizde meslek mensuplarına bu kapsamda (ışık tutması açısından) açıklanması, anlatılması, anlaşılması bir deniz derya olan suç ve ceza terimleri yalın haliyle tarif edilmeye çalışılmıştır. Faydalı olması ümidiyle…
Suç; toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukuki değerlerin ihlâli niteliğini taşıyan, haksızlık teşkil eden insan davranışıdır. Suç, bir haksızlık olmakla birlikte; her haksızlık kanunlarda suç olarak tanımlanmış değildir.
Kabahat; Kabahatler Kanununun 2. maddesine göre, “kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlıktır.”
Bir fiilin suç olarak tanımlanıp cezalandırılabilmesi için bir takım unsurlara sahip olması, bünyesinde bu unsurları bulundurması gerekir. Genel kabule göre suç sayılan eylemlerde bulunması gereken unsurlar şunlardır; Kanunilik unsuru, maddi unsur, hukuka aykırılık unsuru ve manevi unsurdur. Belirtilen unsurların tümü işlenen fiilde birlikte aranmalıdır. Eğer işlenen fiilde bu unsurlardan herhangi biri bulunmuyorsa eylem suç olarak tanımlanamayacaktır.
Hangi haksızlıkların suç oluşturacağını ve hangi yaptırımların uygulanacağını belirleme yetkisi devlete aittir yani cezalandırma hak ve yetkisi, devletin tekelindedir. Suçun işlenmesiyle, devlet ile suçu işleyen kişi arasında bir cezalandırma ilişkisi kurulur.
Ceza, bir yaptırım türüdür. Suç teşkil eden fiili, haksızlığı gerçekleştiren kişi hakkında yargı kararı ile uygulanan kişiyi yoksunluklara uğratan bir karşılıktır. Ceza hukukunda, kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına almaya yönelik bazı temel ilkeler kabul edilmiştir.
“Kusursuz ceza olmaz” ilkesi, ceza hukukunun temel prensipleri arasında yer alır.
Kusur ilkesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi (AY m. 38, f. 7) ile yakından ilişkilidir. “Ceza sorumluluğunun şahsiliği” başlığını taşıyan TCK’nın 20. maddesinin birinci fıkrasına göre “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.”
Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi; TCK’nın 2. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.”
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile ceza hukuku uygulamasında devletin bireye karşı keyfi muamelede bulunmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Suçta kanunilik ilkesi gereğince, kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez.
Buradaki “kanun” ibaresi teknik anlamda kullanılmıştır. Kanun hükmünde kararname, yönerge, yönetmelik, tüzük vs. ile suç ve ceza ihdas edilemez. İdarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas edilemeyeceği, TCK’nın 2. maddesinin ikinci fıkrasında da açıkça ifade edilmiştir: “İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz”.
Belirlilik ilkesi; TCK’nın 2. maddesinde: “ Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.’’ şeklinde ifade edilmiştir. Bu ilkenin gereği olarak, belirli bir kanuna soyut olarak yollama yaparak ya da herhangi bir idari düzenlemeye yollama yaparak suç ihdas etmek kanunilik ilkesi ile bağdaşmaz. Benzer şekilde, kanun koyucunun cezasını belirlediği bir davranışın koşullarını belirleme yetkisinin idari bir makama bırakılması kanunilik ilkesine aykırıdır. Örneğin, Bakanlar Kurulu kendisine kanunla verilen yetkiye dayanarak kanun hükmünde kararname ile suç ihdas edemez. Buna göre, örneğin “Bakanlar Kurulunca, X Kanununun Y maddesine göre alınan kararlara aykırı hareket eden veya bu kararlarla belirlenen yükümlülükleri yerine getirmeyen gerçek ve tüzel kişiler Z cezası ile cezalandırılır” şeklinde kanunla yapılan bir düzenleme, hangi davranışların suç oluşturduğunun okunduğu zaman anlaşılamaması ve bunun belirlenmesi yetkisinin idari bir makama verilmesi nedeniyle kanunilik ilkesini ihlâl edici nitelik taşır.
Nitekim TCK’nın 2. maddesinin ikinci fıkrasına göre “İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.” Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin gereği olarak, suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi mümkün olmayan bir yetkidir.
Kıyas Yasağı; TCK’nın 2. maddesinin üçüncü fıkrası ile kıyas yasaklanmıştır: “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.”
Kıyas, kanunda açık bir şekilde suç olarak tanımlanmamış bir fiilin, bununla bazı yönlerden benzerlik arz eden başka bir fiile ilişkin suç tanımı kapsamında değerlendirilmesidir. Yorum; bir kanun hükmünün anlamını, kanun koyucunun iradesini anlamaya yönelik zihinsel faaliyettir. Bu bağlamda, kanun maddeleri yorumlanırken ilk başvurulacak kaynak, madde metnidir. Bu yorum metoduna, lâfzî yorum adı verilir. Lâfzî yorum yaparken, madde başlığından ve gerekçesinden de yararlanılır. Ancak unutulmamalıdır ki, madde gerekçesi bağlayıcı değildir; sadece bir yorum aracı olarak kullanılabilir.
Ceza hukukunda yasak olan, yorum yapmak değil; kıyas ve kıyasa varacak şekilde genişletici yorum yapmaktır.
Danıştay 9. Dairesinin; “Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olan davacı hakkında düzenlenen Görüş ve Öneri Raporu (SMMM Sorumluk Raporu)’nda sorumluluğunu doğuracak hususların açık ve somut bir şekilde ortaya konulamaması, mükellefçe kendisine verilen bilgi ve belgelerden farklı olarak muhasebe kayıtlarına aykırı biçimde kayıt yaptığına veya kayıtları mali tablolara yansıtmadığına yönelik tespitlere yer verilmemesi durumunda, düzeltme ve şikâyet başvurusunun reddi yolundaki işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı hk.”Çok net bir karar vermiş olması yukarıda anlatmaya çalıştığımız suç ve ceza konusunu destekleyici nitelikte olup, meslek mensuplarını oldukça sevindirmiştir.
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2476 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1447 CEZA HUKUKUNA GİRİŞ.Sağlıcakla kalın…