TOPLUMSAL HAFIZA
Hafıza (bellek), bir insanın yaşayarak değişik kanallardan öğrendiği tecrübe ve bilgileri akılda tutabilme kabiliyeti ve becerisidir. Tam tersi olarak kazanılan tecrübe ve bilgilerin geri çağırılmasında yaşanan zorluklar ise unutkanlık olarak tanımlanabilir.
Birey için beşeri gerçeklik varoluşsal anlamda ne kadar önemli ise toplumsal hafızada, ayakta ve diri kalması gereken toplum için o kadar önemlidir. En nihayetinde beşerî gerçekliğin sonucu, toplumlar için ortak bir tarih oluşumudur. Bu tarih oluşumu da toplum için bugünü, geçmişi, geleceği, görüneni ve görünmeyeni ile birlikte ortak bir payda içeren bir nevi ortaklıktır.
Toplumsal hafızadan neyin kastedildiği ve toplumsal hafızanın sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılması zor, anlaşılmaz, çapraşık, karışık bir yapıdır.
Toplumsal hafıza daha çok, siyasal yapılar tarafından beden, mekân, tarih ve dil politikalarıyla inşa edilmektedir.
Güncel politik konumlanmalara göre iktidar odakları arasındaki, sosyoloji ve siyaset felsefesi gibi alanlarda, tahakküm altına almak ve egemenlik sağlamak adına karşı-hafızanın taleplerine duyarlılığı toplumsal hafızanın derecesini belirlemektedir.
Bu sebeple toplumsala etki edecek düzeyde cereyan eden her olay toplumsal hafızada tamamıyla unutulmadığı gibi zaman içinde, olduğu gibi hatırlanmayabilmektedir.
Özellikle de kitle iletişim araçlarının bu sürecin yönetilmesinde etkisi büyüktür. Geçmişe ait bilginin üretilme ve yönlendirilmesinde, farklı temsillerin mesafesinin belirlenmesinde, kurucu aktörlerin başında, kitle iletişim araçları gelmektedir.
Fakında mısınız? Teknolojinin bize sunduğu aletler olmadan bir yerden başka bir yere gidemiyor kendi aramızda haberleşemiyor ve iletişime geçemiyoruz. Artık teknoloji olmadan hatırlayamıyor veya unutamıyoruz.
Maalesef, hayatımızı kolaylaştırmak adına yaşadığımız bu süreçte her gün bizlerden anlamlandıramadığımız bir şeyler eksiliyor.
Kitle iletişim araçlarının mesajları yayma ve iletmesinin, hafızada güçlendirici bir etki yaptıkları varsayılır; oysaki mesaj yoğunluğu kitle iletişiminin yarattığı genelleşmiş görselleşme, sanallaşma, duygusal bağı azaltmakta ve duyarsızlaşmayı arttırmaktadır.
Sanal olmayan gerçek mekânlar birçok insanın birlikte olduğu alanlardır. İnsanların bu mekânlarda fiziksel olarak da birlikte olması olayları birlikte deneyimlemelerini sağlar. Bu durum daha güçlü bir toplumsal bellek oluşmasını katkı eder. Unutmayalım! Devletlerin varlığıyla birlikte, toplumların geleceği bireysel akılla değil, ortak hafızasıyla şekillenir. Bu yüzden ki, binlerce yıldır farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerle kurdukları onlarca devletle ayakta kalabilmiş topluluklara “millet” denir.
Toplumsal hafıza” ya sahip devlet statüsüne girebilen (milletlere ait) devletlerin topluluklarına ise “ulus” diyoruz. Bu sebepledir ki, uluslarda oluşan geniş kapsamlı bir toplumsal hafıza farklı kültürlerin birleşmesi ile geniş coğrafyalarda bir medeniyet olarak canlanmasına vesile olur.
Toplumsal hafıza bireylerin kişisel akıllarının ötesinde bir algıyla hareket eder. Türk halkının yaklaşık 140 Türk devleti kurabilmelerinin ardındaki güç, sahip oldukları toplumsal hafızalarıdır. Bu tür bir toplumsal hafızayı devlet ruhunu öldürmeden, yeniden vücuda getirebilmek ancak nesilden nesile aktarılan ve insanların genetik dokularında var olan bir duygu ile var edebilirsiniz. Tabi bu hafızayı kalıtsal bir hale getirebilmenin ardında milli kimlikle beraber, dini motivasyonun varlığı da inkâr edilemez.
Acaba bugün kitle iletişim araçları sayesinde dünyanın adeta büyük bir köye dönüşmesi ve benzeşen insanların gruplar/platformlar vb. şeklinde hareket etmesi, teknoloji de (e) uygulamaların bu denli kullanılıyor olmasıyla ulus devletlerde var olan toplumsal hafıza ne denli korunabilecektir. Umarız ki, insanlık ulusal kimlikten yoksun bir duruma düşmez.
Keza bilinmelidir ki;
“Tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkûmdur.” - Mustafa Kemal Atatürk.
Not: Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.