İster kendinizi, ister bir işyerini, isterseniz bir örgütü yönetiyor olun, yönettiğiniz her ne olursa olsun onun yaşam kalitesini artırmak istiyorsanız öncelikle iyi yönetmeyi öğrenmelisiniz. Maalesef bugünün dünyası, hız, dengesizlik ve belirsizliklerle dolu, global bir düzensizlik içinde yol almaya çalışan onlarca örgütlerle doludur. Bu sebeple yönetilen her ne ise değişimlere uyum sağlayarak ancak gelişmesini sürekli hale getirebilir.
Nitekim iş dünyasında da değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir. Ya kendimizi buna adapte edeceğiz ya da demode olmayı göze alacağız.
Yönetim tarzları üzerine her gün farklı düşünceler ortaya atılsa da özünde her düşüncenin birleştiği bir nokta var ki o da yöneticilerin önce kendini yönetmeyi öğrenmesi ve yönettiği kuruma en büyük katkıyı yapabileceği konuma getirilmesidir. Bir yöneticinin başarısı, sergilediği yönetim becerilerinin işlevselliğine bağlıdır. Keza yönetim becerileri, liderlik, iletişim, karar verme, planlama, organizasyon, problem çözme, takım çalışması, motivasyon, zaman yönetimi ve stratejik düşünme gibi organizasyonu veya ekibi etkili bir şekilde yönetebilmesi için gereken yetenekler ve yetkinliklerdir.
Yine bir yöneticinin başarısı, ekip üyelerinin yetkinliği, motivasyonu, istekli ve tutkulu çalışmalarıyla doğru orantılıdır. İyi bir yönetici, ekibinin gelişimine katkı sunar, onları kurum vizyonu ve hedeflerine ortak eder, ekibine kendi davranışları ve tutumuyla örnek olur, bilgisiyle, iletişim yetenekleriyle ve karar alma becerileriyle ekibinin önünü açıp yol göstererek, ekibini de başarıya taşıyabilen kişidir. Böyle bir yönetim tarzı belirleyen yönetici onlara değerli oldukları duygusunu yaşatabilir ve onların hayatında unutulmaz iz bırakabilir.
Yönetim konusunda bilinmesi gereken en önemli konulardan birisi olan “sorunların birden ortaya çıkmayıp yavaş yavaş” kendini göstermesidir.
Yavaşlamayı ve çoğu zaman en büyük tehditleri oluşturan tehlike yaratacak süreçleri ön görememek, bu tehdit veya tehlikenin içten mi yoksa dıştan mı geldiğinin bilinmemesi, yönetici ve ekibinin yetersizliklerinin her şey olup bittikten sonra anlaşılması, gelişmeyi bitirerek iş işten geçmesi sonucunu doğurabilmektedir.
Maalesef bazı yöneticiler sorunlara ve kararlara problem baş gösterdiği anda müdahale etmeyi tercih edebilmektedir. Bunlar, operasyonların nabzını tutmayı seven, yüksek derecede müdahil yöneticilerdir. Onlara göre yönetim yolculuğundaki makaslar ve dönüm noktaları yaşayarak öğrenmekten geçer. Tabi bu şekildeki bir yönetim tarzı ile kendilerine zarar verdikleri gibi örgüt çalışanlarını da yıpratarak ilişkilere ve örgütlere de hasar verirler.
Değişim ve paylaşıma kapalı bu tip yöneticilerin genellikle işe insan seçerken de kendi ayna hayallerini tercih ettiklerini görmekteyiz. Düşünce tarzları da “herkes benim gibidir” veya “benim istek ve beklentilerim herkes için geçerlidir” demekten farklı değildir. Hareket tarzlarında genellikle farklı düşüncelere, eleştirilere ve tavsiyelere kapalı bir tutum sergilerler. Bu tür davranışlarının altında yatan temel sebep sorun meydana geldiğinde müdahale ettiklerinden kaygı ve korkularıyla, bilinmeyenle de yüzleşmeleridir.
Oysaki modern bir yönetim tarzı sergileyen kurumlar da yöneticilerin yapması gereken tehdit ve tehlikeleri analiz etmeye çalışmak, onları ortaya çıkaran temel kaygılara yönelmek, anlamaya çalışmaktır.
Yine karşımızdakilere problemi anladığımızı, birlikte çalıştığımız ekibe de sunulabilecekleri çözümlere değer verdiğimizi ve bunları dikkate alacağımıza dair mesajlar vermek, problemin daha doğmadan önüne geçilmesini kolaylaştıracaktır. İyi bir yöneticinin yapması gereken budur. Aksi durum basit düşünce tarzı olan “kendini evrenin merkezi saymanın” bir göstergesi olacaktır.
Faydalı olması ümidiyle…
Not: “Bu makalelerde yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi veya kişisel tavsiye niteliğinde değildir ve yatırım faaliyetinde bulunmaya davet veya teşvik değildir. Herhangi bir yatırım kararının uygunluğu konusunda bağımsız mali ve uygunsa hukuki tavsiye almalısınız.”