top of page

Bakar Kör


Vücudumuz bazı olaylara organlarıyla tepki vermez. Duyuları da vardır insanın. Çoğu kez duyularımızla da tanırız hayatı. Gözlerimiz sadece bir araçtır görmek için. Oysaki bakmak görmenin çok ötesinde bir şeydir. Farkı fark edenler için.

Bazen burnumuzun ötesini dahi göremeyiz, fark edemediğimizden. Gözümüzdeki gözlüğümüzü ararız çoğu kez.

Ya da her gün baktığımız bir objeye profesyonel bir fotoğrafçı gelir ve bir resim çeker, sıra dışı bir görüntüsünü yakalar o objenin,  “yahu ben her gün bakıyordum ona nasıl da fark edememişim” dediğimiz çoktur.

Yüzyıllardır bilinen bu gerçeğe karşı yine de umursamaz davranır insanoğlu.

Görme yetisinin var olduğuna şükrederken, görebilme yetisinin varlığını sorgulamaz.

Oysaki görme, beynimize gelen sinyallerin istem dışı bir şekilde anlam bulmasıdır. Yani kendi çabası yoktur insanın görmek için. Kaldı ki ne güzel söylüyor Mevlana yüzyıllar öncesinden; “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aralarındaki tek fark sensin…”

Fiziksel körlüğü olmayan herkes nesneleri görebilmekte ama ardındaki veya içeriğindeki dinamiği ve anlamı göremeyebilmektedir.  Hâlbuki sadece görsel imgelerin salt görüntülerine bakarak karar verdiğimizde yanılabiliriz. Bir ağacı resmettiğinizde sadece görsel güzelliğini görüp, küçük bir fidanken kaç yılda kök salıp ondan sonra ağaç olduğunu fark edemiyorsak, bu duygusal bir körlükle hayat yaşadığımız ve sığ bir hayat sürdüğümüz anlamına gelmez mi?

İyi bir konuşmacının sadece söylediklerine odaklanarak, nasıl göründüğüne baktığımızda,  arkasındaki duygu ve düşüncelerinin farklı olabileceği gerçeğini ya göz ardı ediyorsak? Sadece duymak ve görmek istediklerimizi söyleyebileceğini hesaba katmıyorsak, psikolojik bir körlük yaşıyor olamaz mıyız? Ya da bu sadece temel ihtiyaç ve beklentilerimize dayalı yaşanan bir duygusal bir körlük olamaz mı?

Gördüğü halde bakmıyorsa, baktığı halde fark edemiyorsa her şeyin rengi aynı görünür insana.

İşte bu yüzden bakış açısı diye bir sözcük türemiştir dilimizde. Yani görebilmenin temelinde bakış açısı vardır.  Ya da hayata nasıl baktığın. Bazen bakış açını değiştiremezsen sığ alana sıkışır hayatın. Ön yargılara takılıp kalırsın bakmayı bilmemekten.

Ne güzel söylemiştir Özdemir Asaf,  .“Kör, görenlerin düşündüklerini görür. Görenler, körün düşündüklerini göremez.”

 Yani koşullar ne olursa olsun görmek, görebilmek gerekiyor aslında. Çünkü görebilmek ruhun ve bilincin yardımını da alarak bakış açısına muhtaç aslında.

Bakarsanız tanırsınız, bakarsanız fark edersiniz, fark ederseniz ya sever hayran olursunuz, ya da uzak durursunuz.

Sadece inandıklarına bakan insan için atomu parçalamaktan zordur, bakmak ile görmek arasındaki gizli dili öğrenebilmek.

Hâlbuki aynaya bile farklı bir bakış açısıyla bakabilse insan sadece bir kafa, yüz, bedenden öte, bir kimliği, benliği, kişiliği, duygularına da hissedecek, yeteneklerinin ve sırlarının olduğunu görecektir. Tek bir kişi olsa bile dünyayı bile değiştirebilecek gücü olduğunu fark edecektir.

 

“Öyle ki,  bakabilen için kendin olmak ayrı bir dünya olmaktır.”

 

 Tabi kalbi mühürlü olana değil bu söylediklerimiz…

 

 

Not: Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.

 
 
 
bottom of page