
Kabullenilmiş çaresizlik; bir insanın gerek geçmiş deneyimlerinin ardından olsun, gerekse stresli bir durumu defaten yaşadıktan ve özellikle olumsuz sonuçlarla karşılaştıktan sonra olsun, artık sonuçları değiştirecek herhangi bir şey yapamayacağına inandığı, ruhi bir duruma bürünmesidir. Kısaca etkili bir şekilde hareket edemeyeceğine inanıp bir nevi pes etmesidir.
Bireysel düzeyde kabullenilmiş çaresizlik:
Kabullenilmiş çaresizlik, deneyimlerle şekillenen bir olgudur. Kişiler çaresizliği ve içinde bulundukları zor durumu içselleştirdiklerinden, sürekli “ne yapsam olmuyor” şeklinde ruh hali içerisine girerek, daimi olarak motivasyon kaybı yaşarlar.
Bu duygu ve düşünce kişinin hareket kabiliyetini neredeyse ortadan kaldırır. Kabullenilmiş çaresizlikte kişi, sorunların çözümleri bazen çok yakınında olmasına rağmen olayların kontrolünün kendinde olmadığını düşünerek, başarıya ulaşabilecek adımları atmaktan büyük çekince duyar. Alternatif yolları göremez ve sorunları çözmek için gerekli olan yaratıcılığı hissedemez, duyamaz ve harekete geçemez.
Günümüz dünyasında yaşam koşullarının giderek ağırlaşması çaresizlik şiddetini ve türünü de etkileyebiliyor. Hatta bu etki bazı konularda çözüm üretmenin zorluğu karşısında kişiye çaresiz olduğunu sıkça düşündürebiliyor. Ancak bu benzer durum ile kabullenilmiş çaresizlikteki durum farklıdır. Kabullenilmiş çaresizlikte, söz konusu bireyin olaylara bakış açısı, durumu çözmek ya da kontrol altında almak yerine, hiçbir girişimde bulunmayarak, başarısızlığı baştan kabullenmesi halidir. Devamında kişide dış dünyaya karşı güven eksikliği, anksiyete ve stres şiddetinde artış, umutsuzluk, karamsarlık, depresyon gibi sonuçlar meydana gelebilmektedir.
Örgütsel düzeyde kabullenilmiş çaresizlik:
Bireyler gibi örgütler de fiziksel, finansal ve insan unsurunu belirlenmiş hedeflere ulaşmak için yönetilen yapılardır. Dolayısıyla sistemdirler ve her sistemde olduğu gibi işleyişler birbirine yakındır.
Örgütlerde kabullenilmiş çaresizlik, daha çok örgütsel iradeyi kullanan üst yönetimin, çaresizliği kabullenmeleri ile kendini gösterir. Örgütsel çaresizlikte, bireysel çaresizlikten ayıran en büyük fark tam bir eylemsizlik durumunun söz konusu olmamasıdır. Örgütün potansiyelinin altında performans göstermesi, örgütün çaresizliği öğrenme sürecine girdiğinin en büyük göstergesidir. Diğer bir ifade ile örgütün kaynaklarını yerli yerinde kullanamaması, riskleri ve fırsatları yönetememesi, çalışanlarının yaratıcı güçlerini açığa çıkaramaması örgütün çaresizliği öğrenme sürecine girdiğini gösterir.
Örgütleri çaresizliğe ve atalete iten nedenler, örgütsel iklim ve kültür gibi değerler olabileceği gibi, değişime uyum sağlayamamak, örgütün aşırı bürokratik, merkezi ve hiyerarşik bir yapıya sahip olması da olabilir. Değişim karşısında yeterli tepki gösterememe, sinerji kültürünün oluşturulmaması, bilgi akımını engeller ve örgütün öğrenmesini ve değişimi gerçekleştirmesini zorlaştırabilir.
Örgütlerin kabullenilmiş çaresizliğe düşmesi, dünün kurallarıyla bugünü yönetmeye çalışmasıyla başlayabildiği gibi değişimi algılama yeteneklerini kaybetmesiyle de olabilmektedir.
Çaresizliği kabullenmiş örgütler, gözlem kabiliyetlerini kaybederek atalete düşerler.
Kabullenilmiş çaresizlik bireylerin doğuştan, örgütlerin ise kuruluşundan gelen bir şey olmadığı için, çaresizlikten kurtulmak da mümkündür. Bunun için insanın kendi yapabilme yeteneğine inanması, kendisine olan “öz saygı”sını geliştirip, “öz farkındalık” (self awarenes) ve bilinçli farkındalık (Mindfulness) düzeyini yükseltmesiyle mümkün olabilir. Yani kişinin önce “yapabilme yeteneği” ne, yani kendine inanması gerekir. Bunlar çaresizlikten kurtulmak için atılması gereken ilk adımlardır. Devamında sizi anlayan birinden, terapi ve uzman desteğinden destek alabilir, sizi çaresiz ve çözümsüz bırakan travmalar, davranışlar ve düşünceler üzerine çalışabilirsiniz. Nitekim çaresizliği kabullenmek, sürekli umutsuz hissetmek zorunda değilsiniz
Örgütler ise kendilerini değiştirmek, bulundukları yerden, bulunmak istedikleri yere ulaşmak için, örgütsel bilgi ve becerinin sürekli artmasını sağlamak ve bu durumu tüm tutum ve davranışlarına yansıtmak zorundadırlar. Bunun başarılmasında en önemli rol, yöneticilere düşmektedir. Yöneticiler örgüt verimliliğini, etkinliğini, başarının getirdiği mutluluğun iklimini, örgüt içine sokacak bir sinerji kültürünün oluşturulmasını sağlamalıdırlar.
Kabullenilmiş çaresizliğin dinamizmi için örgüte yeni bir strateji kazandırarak amaç ve hedef hedeflere ulaşmak adına yüksek motivasyonla desteklenmiş eylemler oluşturmalıdırlar. Sinerji kültürü yaratmış bir örgüt uyum sağlama yeteneklerini de geliştirir ise, örgütsel öğrenme sürecine girerek öğrenmeyi kurumsallaştıracaktır. Bu sebeple örgütü kabullenilmiş çaresizliğe iten durumdan kurtarmak için, öğrenmenin kurumsallaşması ve örgütsel dinamizmin korunması için sinerji kültürünün güçlendirilmesi çok önemlidir.
Sinerji kültürü yaratmış bir örgüt, değişimi yönetecek dinamik bir yapıya da kavuşmuş olacaktır.
Son söz;
“Kişiyi ve örgütü kabullenilmiş çaresizlikten kurtarabilmenin en önemli yolu çaresizlik sürecini tersine çevirmektir.”
Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.