top of page

Usul Esastan Önce Gelir


“Usul esastan mukaddemdir”. Yani "usul esastan önce gelir".

İlk medeni kanunumuz olarak kabul edilen mecelle'nin yazarı Ahmet Cevdet Paşa tarafından söylenen bu söz hukukta temel ilke olarak kabul görmüştür.

Herhangi bir konuda söyleyeceğiniz şey doğru bile olsa, davanızda yüzde yüz haklı bile olsanız, doğru bir biçimde söyleyemediğinizde bir anlam ifade etmeyeceğini anlatan kısa ve anlamlı bir vecizedir.

Bütün hukuk sistemlerinde usulde bir sıkıntı söz konusuysa daha içeriğe bakılmadan usulden dava bozulur. Olmaz ya, ola ki kazara bir hüküm verilmiş olsa dahi, usule uygun verilmeyen o kararın geçerliliği de yoktur.

Bu nedenle hukukta usul hayati bir konudur. Keza hükmü etkileyecek kadar kritik bir öneme haizdir. Bir nevi gerçeğe ulaşmak için çizilen haritadır ve izlenen/izlenecek yolun adıdır. 

Küçük bir iki örnek vermek gerekirse, mahkemeye bir dava açmak isterseniz, önce dava açma ehliyetinizin olup olmadığına bakılır. Sizin elinizde olmayan bir sebeple dahi olsa, süresinde açmadığınız ya da dava şartlarına uymadığınız takdirde dava usulden reddedilebilir. “Adlî Yargılama Hukuku’nun nerede ise yüzde doksanı “usul” ile ilgilidir.

Söz konusu ilkenin önemi, sadece hukuk açısından mı önemlidir? Hayat; esasa dair olanı, usulünce yaşamanın adı değil midir? İnsani ilişkilerin de usulünce olması, ortak yaşam iradesinin de, üslupla, dille, usulle ve esasla bütün olarak içten olması gerekmez mi?

Maalesef günümüzde hayattan tutun da, hukuk, siyaset, din, edebiyat, sanat, her şey başka bir hal almaya başladı. Ne dersiniz? Yoksa biz esastan da önce usulü mü kaybettik?

Örneğin insan ilişkilerinde nezaket, güveni, sevgiyi ve muhabbeti artırırken, kabalık güvensizliğe, nefret ve husumete sebep olur. Hâlbuki nezaket esasa değil usule aittir. Yine gelenekler ve görenekler usul ve adaba uymayı gerektirir. Ahlak da usulüne göre davranmaktır. Yol, yordam gözetmektir.

Dinde de usul esastan önce gelmektedir. Dinde esas olan Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah rızası ise farzlar, haramlar, sünnetler ve adaplar gibi belli usullere ve kurallara uyularak kazanılır. Örneğin haram bir mal ile hayır yapılmaz. Bu yüzden önce usul, gereklidir  tabi ki esas da vazgeçilmezdir. Bazen usulde yapılan hatalar esası da bozabilmektedir. Gel gelelim eğer esası bozmaya kalkarsan usulü yerine getirsen de kaybedersin. Bu bağlamda usul ile esas birbirine bitişik iki kavramdır, sadece biri diğerinin devamıdır. “Vuslatın anahtarı usulde gizlidir.” Kuran-ı Kerim’de  (Bakara 189) Yüce Allah “evlere kapılarından girin” buyurarak usulle ilgili çok güzel bir hatırlatma yapıyor.

Devlette beka esastır. Ancak bu beka belirli usullerle korunur. Kamu kurumlarında önemli görevlere liyakatli kişiler atanmalı, kararları liyakatli kişiler almalı, harcamalar yapılırken de kanunlarda veya diğer mevzuatta belirtilen hususlara, yani usule dikkat edilmelidir.

Devlet içinde olduğu gibi uluslar arası ilişkilerde diplomasi usule uygun yürütülmektedir.

Bürokraside mağduriyet kaybı yaşanmasın, işler hızlı yürüsün diye usuller geliştirilmiştir.

İşletmelerde kurumsal yönetim, usul prensiplerine bağlı olarak yürütülür. Aksi durumu başarısızlığı ve zararı getirecektir.

Dilimizde usul bazen metot ve yöntem yerine kullanılmaktadır. Özellikle bilimsel bir konuda açıklama içerisinde kullanılıyorsa metodoloji kastedilir. Metotla (usulle), disipline edilmeyen bilgiler malumat yığınına dönüşür.

Son söz,

Tüm bu açıklamalar ışığında “usulün esastan önce” geldiği net bir şekilde anlaşılmaktadır.

En nihayetinde usul, gerek dünya gerekse ülke ekonomisinin yönlendirilmesinde, siyasetin şekillendirilmesinde, bilim, edebiyat, hukuk alanında, hatta hayat ve devlet bekasında, adaletin doğru bir şekilde tecelli ederek güven altına alınmasında olmazsa olmaz bir şarttır.

 

 

Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.

881 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page