
Muhasebenin temel özelliklerinden biri olan muhafazakârlık genel olarak temkinli olmak şeklinde algılanmaktadır. Çoğunlukla da muhasebenin temel kavramlarından ihtiyatlılık ile aynı manada kullanılmaktadır. Ancak literatürde muhafazakârlık ve ihtiyatlılık kavramlarının aynı anlama gelip gelmediği konusunda, tam bir fikir birliği yoktur. Muhasebenin temel kavramları arasında yer alan İhtiyatlılık kavramı, muhasebe olaylarında temkinli davranılması ve işletmenin karşılaşabileceği risklerin göz önüne alınması gereğini ifade ederken, muhafazakâr muhasebe yaklaşımı ise kazanç yönetiminin bir ölçüsü olarak, yüksek bir doğrulamaya ihtiyaç duyma eğiliminin yakalanmasıdır. Diğer bir ifadeyle kâr etmeyi beklemeden, tüm kayıpları tahmin etmeye çalışıp gelir tahakkuklarında yavaş, gider tahakkuklarında ise daha hızlı, varlık değerlemelerinde düşük ve borç değerlemelerinde yüksek davranarak oluşabilecek en kötü zararı öngörerek hareket etmektir.
Özetle muhafazakar muhasebe, (yine) muhafazakar raporlama ile kümülatif kazançların en aza indirilmesine yol açan bir seçim kriteri olup, muhasebe uygulamalarında giderler ve zararlar erken muhasebeleştirilirken, gelirler ve kazançların muhasebeleştirilmesi ertelenmektedir. Beraberinde, varlıklar olduğundan düşük ve borçlar ise çok yüksek değerlerle raporlanmaktadır. Bu sebeple muhafazakâr muhasebe, kayıpları erken fark eden bir muhasebe uygulaması olarak görülebilir.
Muhafazakâr muhasebe koşullu ve koşulsuz olarak iki şekilde yapılabilmektedir. Koşullu muhafazakârlık örnekleri, yaşanan ekonomik gelişmelere göre şerefiyenin değerinin düşük gösterilmesi, stok maliyetlerinin tespit edilirken piyasa değerinden düşük olanı ile kaydedilmesi olarak gösterilebilir. Koşulsuz muhafazakârlığa ise ekonomik ortamda meydana gelen olay ve gelişmelerden bağımsız olarak araştırma ve geliştirme harcamalarının aktifleştirilmesi ve hızlandırılmış amortisman yöntemlerinin kullanılması, örnek olarak gösterilebilir.
İlaveten uygulamada kâr dağıtımı konusunda aşırı katı bir tutum içinde olan ve kâr dağıtımında anlaşmazlık yaşayan şirketlerde daha yaygın olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Keza yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere kâr payı ödemelerini azaltacak bir yaklaşım olduğu da aşikârdır.
Muhafazakâr muhasebenin avantajları:
· Yöneticilerin kendilerine ve diğer taraflara yaptığı fırsatçı ödemelerini kısıtlayarak şirkete daha şeffaf bir imaj verir ve bu konuyla ilgili belirsizliği azaltır.
· Şirketin öz sermayesi ve mali durumu hakkında daha "dürüst" bir görüntü vererek finansal tablo kullanıcılarına fayda sağlar.
· Finansmana erişim maliyetini düşürür ve borç ve diğer sözleşmelerin verimliliğini artırır.
· Finansal analistlerin tahminlerinin tutarlılığına faydası olurken, finansal başarısızlığı önlemede de etkili olur.
· Yönetimsel yatırım kararlarında kötü performans gösteren projeleri terk etmeye olanak sağlar.
· Muhafazakâr raporlama yapan şirketlerde, (bakış açısı daha iyi olduğundan) kazanç yönetimini daha etkin bir şekilde gerçekleştirmektedir.
Muhafazakâr muhasebenin dezavantajları:
· Fazla muhafazakârlık, daha düşük kâr payı dağılımına yol açtığı anlamına gelmektedir.
· İş sonuçları aşağı yönlü bir eğilim gösterebilir.
· Özellikle şirketlerin yönetim kurullarını giderek daha bağımsız hale geldiği bir ortamda kurumsallaşma ile arasında ters yönlü bir ilişkisi olduğu düşünülebilir.
· Güncellik ve muhafazakârlık, “piyasa temelli” olarak kullanılan ölçütler olduğundan ve kazanç kalitesi ölçütü olarak da gelir kalitesi oranı kullanıldığından, bu oranın 1,0’dan düşük çıkması, şirket gelirlerinin düşük kaliteli gelir olarak gösterebilecektir. Keza, muhafazakâr muhasebenin temeli; oluşabilecek en kötü zararı öngörerek hareket etmektir.
Faydalı olması ümidiyle…
Not: “Bu makalelerde yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi veya kişisel tavsiye niteliğinde değildir ve yatırım faaliyetinde bulunmaya davet veya teşvik değildir. Herhangi bir yatırım kararının uygunluğu konusunda bağımsız mali ve uygunsa hukuki tavsiye almalısınız.”