Klasik anlatıma göre başlarsak sözümüze, literatürdeki bilgiler mütemmim cüzünden hallice;
Esasen hukuki bir tanım olup TDK'ye göre “bütünü oluşturan tamamlayıcı parça veya ayrılmaz parça” olarak ifade edilmiştir.
Yerini 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (T.M.K.) 684. maddesinde bulan mütemmim cüz; “yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.” Şeklinde ifade ediliyor.
İlaveten; 213 sayılı Vergi Usul Kanunun "Değerleme" başlıklı üçüncü kitabının "İktisadi İşletmelere Dâhil Kıymetleri Değerleme" başlıklı İkinci Bölümünde yer alan 269. maddesinde mütemmim cüz ve teferruat kavramlarından bahsedildiğini görüyoruz.
O halde; kanun metinlerinde tam bir tanıma sahip olan mütemmim cüz, öyle bir şey olmalı ki bir şeyin kullanılmasında, kendisinden yararlanılmasında önemli etki ve katkısı bulunan ve asıl şeyden ayrılması imkânsız veya ayrılırsa büyük hasara sebep olan parça/parçalar oluyor. Tıpkı bir binanın birbirinden bağımsız değerlendirilemeyecek, ayrılamayacak olan bütünleyici parçaları gibi. Örneğin bir bina ve üzerinde bulunduğu arsası misali.
Ayrıca T.M.K.’ nun 684. maddesi hükmüne göre, mütemmim cüz niteliğindeki şeyler, bütünden ayrı haczedilemeyeceğini de söylüyor.
Bu açıklamadan da mütemmim cüz olmanın bazı hukuki sonuçları olacağını anlıyoruz.
Şimdi konudan hukuki anlamından, diğer bir ifadeyle klasik tanımından bir miktar ayrılıp (tekrar geri dönmek kaydıyla) mütemmim cüzü biraz felsefi, biraz sosyolojik alanda da ele almaya çalışalım.
Yaratılan varlık âleminde olağanüstü bir ölçü ve denge üzerine yaratılan dünyayı bir bütün kabul edersek; gökyüzünden yeryüzüne, denizlerden toprak altına kadar gözle görülen veya görülemeyen yaşam alanlarının her biri bütün ekosistemin sağlıklı ve dengeli bir şekilde işlemesi açısından birbirini tamamlayıcı vazife gördükleri konuma göre göllerden tutunda, denizler, ormanlar, tüm bitkiler, hayvanlar ve hatta insanlar da onun mütemmim cüzleridir diyebilir miyiz?
Cevabımız evet ise; günü kurtarmak için diyebileceğimiz hesaplarla doğal kaynakların yok yere israf edilmesi, ihtiyaç dışında dahi kaynakların kullanımı, kaynaklara erişim amacıyla başkalarına zulmetme ve her türlü sömürü, hayvanlara yapılan zülüm, bina yapacağız diye güzelim tabiatın yok edilmesi neden. Mütemmim cüzün tarifinde geçen “bir şeyin kullanılmasında, kendisinden yararlanılmasında önemli etki ve katkısı bulunan ve asıl şeyden ayrılması imkânsız ve (ayrılması durumunda) büyük tahribata sebep olan parça” ise eğer. Bunu görmüyor, düşünemiyor ve neden sorgulamıyoruz?
Klasik tanımlaya tekrar dönecek olursak; mütemmim cüz olmanın bazı hukuki sonuçları bulunmaktadır.
HUKUKİ SONUÇLAR:
Asıl şey üzerinde malik olan, onun bütünleyici parçalarına da malik olur (TMK. Md. 619).
Asıl şey üzerindeki ayni haklar (mülkiyet, ipotek v.b.) bütünleyici parçaları da kapsar.
Bütünleyici parça üzerinde daha önce mevcut olan ayni haklar sona erer.
Bütünleyici parça, asıl şeyden ayrı olarak temliki tasarrufa konu olamaz.
Bütünleyici parça asıl şeyden ayrılıp bağımsızlığını kazansa bile, eski malikin mülkiyetine dönmez veya üzerinde daha önce mevcut olan ayni haklar yeniden doğmaz.
Bütünleyici parçalar asıl şeyden ayrı olarak borçlandırıcı işlemlere konu olabilir.
Şimdi felsefi ve sosyolojik açıdan yine hukuki sonuçları irdelemeye çalışırsak;
İnsan asıl şey, bütün (dünya) üzerinde malik midir ki; onun bütünleyici parçalarına da malik olsun. Günümüzde çağdaşlaşma ve dünyevileşme zihniyetiyle olsa gerek, yaratılış gayesini kısmen de olsa unutup hatta malik sıfatına haiz olduğu gafletine düşüp tüm varlık dünyası ile olan ontolojik bütünlük ve birlikteliği parçalamaya başlamıştır.
Ölüm var olduğu sürece asıl şey (dünya) üzerine mülkiyet ve ipotek gibi ayni haklar tesis edemeyeceğine göre bütünleyici parçalara da sahip olamayacaktır. Kaldı ki, ölüm var olduğu sürece var saydığı ayni hakların sona ereceğini bilmek zorundadır. Bu nedenle tabiata ancak “emanet bilinciyle yaklaşması ve geçmişten alınan bu emanetin gelecek kuşaklara bırakılacak bir miras” olduğunu anlamak zorundadır.
Tabiatın aynı zamanda insan hayatını kolaylaştıracak ve gelişmesini sağlayacak hizmetleri sunmasından olacak ki insan, topraktan biten her türlü bitkinin, indirilen suyun, madenlerin, tüm doğal ve endüstriyel kaynakların, hayvanların maliki (sahip olma) gafleti içinde hayatını sürdürmektedir.
Hâlbuki insan da tabiatın aktif bir parçasıdır. Sadece; yeryüzünün müstesna varlığı olması ve hayatını idame ettirebilmesi hasebiyle malik olmadan malikmişçesine dilediği gibi tasarrufta bulunabileceği hakkı kendisine verilmiştir. Tabi ki bu tasarruftaki hakları içerisinde ona doğal dengeleri bozmak, türlere zarar vermek hatta yok etmek, kaynakların kıt ama ihtiyaçların sonsuz olduğu ön kabulünden hareketle başkalarının doğal kaynaklarına göz dikerek sömürmek, haklarını gasp etmek, gerekirse bu uğurda kan dökmek gibi haklar verilmemiştir.
Kanun metnin de hukuki açıdan sözü geçen;
Bütünleyici parça asıl şeyden ayrılıp bağımsızlığını kazansa bile, eski malikin mülkiyetine dönmez veya üzerinde daha önce mevcut olan ayni haklar yeniden doğmaz.
Mecazi anlamda kendi iradesi için atfedilen cüz’i irade kavramını yanlış algılamasından olacak ki, doğaya hâkim olunarak ilerleme kaydedileceğine dair iddia ileri sürmesi, yaratılış fıtratına uyumlu bir hayat tarzı yerine, insanlar kadar diğer tabiat unsurlarının da mutsuz, huzursuz ve dengesiz olmalarına sebep olacak yol seçmektedir. Maalesef sonuçta sabır eşiği gittikçe düşen ve çok çabuk tepki veren, tahammülsüz, şikâyeti seven mutsuz bir birey olarak daha önceki mutlu mevcut yaşantısına da dönüş imkânı da kalmamaktadır.
Bütünleyici parçalar asıl şeyden ayrı olarak borçlandırıcı işlemlere konu olabilir.
Yukarıdaki satırlarda da belirttiğimiz üzere “geçmişten alınan bu emaneti gelecek kuşaklar için bir miras olarak bırakmak zorunda olması,”malikmişçesine hareket eden insanın, tabiatın önemli unsurları olan hayvanlardan tutunda da, yıl içinde birkaç kez ürün almak için kimyasala boğulan topraktan, can taşıyan tüm mahlûkata, kısaca ana parçaya karşı borçlu işlemlere muhatap kalması kaçınılmaz olacaktır.
Not: Burada yer alan bilgi, yorum ve görüşler yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.