top of page

Sosyal Güvenlik ve Aktüeryal Denge - Bölüm 2-

Aktüerya Bilimi ve Aktüerlik Mesleği


Aktüerya biliminin ilgi alanı, en yalın hali ile bireylerin yaşamında ve mal varlığı üzerinde etkisi olan öngörülmeyen ve rastgele meydana gelen kaza, yangın, hırsızlık, deprem gibi olaylar ile doğum, sakatlık, hastalık, emeklilik, ölüm gibi olayların mali etkileridir.  

“Aktüerya biliminin temel prensipleri ve varsayımları arasında; istatistiksel düzenlilik, model kurmak için literatür araştırması, güvenilirlik, tercih veya kayıtsızlık, tercihlerin çeşitliliği, zaman tercihi, riskten kaçınma, paranın varlığının kabulü, entelektüel kişisel ilgi, piyasa değer modelleri, tek fiyat kanunu, sınıflandırma, aktüeryal risk kombinasyonları, bugünkü aktüeryal değer, aktüeryal modellerin süregelen geçerliliği, başarısızlık olasılığı, risk sınıflandırması, düzeltmenin etkisi, ters seçim ve ahlaki tehlike (moral hazard) yer almaktadır.” Mark Allaben et.al., “Principles Underlying Actuarial Science”, The Actuarial Practice Forum, August 2008, pp. 46-49.

Aktüerlik Mesleği, aktüerya eğitimi görmüş, belirsizlik ve bunun mali sonuçlarını ele alan olasılık, sigortacılık, mali ve risk analizi ve değerlendirmesi üzerine eğilen, sosyal bilimlerle de desteklenmiş istatistik ve matematik bilimini kullanarak riskleri minimize etmek için modelleme ve diğer politikaların modern, kreatif ve rasyonel bir şekilde oluşturulmasında görev alan bir uzmanlık alanıdır. 

Aktüer, sigortacılık tekniğini kullanarak finansman ve yatırım alanlarında istatistik ve matematik hesaplarına hâkim, mevzuata uygun biçimde kârlılık ve risk analizi yapabilen teknik konularda bilgili meslek sahiplerine verilen isimdir.

Ülkemizde aktüerler, tüm sektörlerde istihdam edilebildikleri gibi daha çok sigortacılık, danışmanlık ve eksperlik firmalarında, ticari ve yatırım bankaları ile yatırım firmaları ve finansal hizmet sektöründe, SGK, İŞKUR gibi kamu kurumlarında çalışmaktadırlar.


Aktüeryal Denge

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere aktüerya bilimi ana kaide olarak riski azaltmak ve fikir edindirme amacıyla istatistiki verilerden faydalanıp, modeller oluşturarak oluşturduğu bu modellemelerle gelecek adına karar almayı, kolaylaştırmaya çalışır.

Sigorta bilimi ise, olası hasar veya risklere karşılık geliştirilen öngörü teknikleri ile birlikte gerekli analizlerin yapılması ve risklerin en aza indirgenmesi esasına dayanan bir alandır.

Dikkat edilirse her iki olguda da temel amaç, bireysel güvencenin artırılmasıdır. Tam da bu noktada, aktüeryal denge bu iki olgu arasındaki etkileşim sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple aktüeryal denge en kısa ve yalın haliyle, “sigorta şirketlerine riskler karşılığında ödenen primler toplamı ile hasar vb. risklerin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkan sigortalılara yapılacak ödeme miktarı arasındaki denge (ilişki)” şeklinde ifade edilebilmektedir.

Keza, sosyal güvenlik sistemlerine yönelik politik müdahalelerin ve sosyal güvenlik krizlerinin temelinde aktüeryal dengenin sağlanamamasının ve aktüeryal denge esaslarına aykırı politikaların temel oluşturduğu görülmektedir.

 

Sosyal Güvenlik Sistemlerinde Aktüeryal Dengenin Önemi

Aktüeryal denge etkin ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulabilmesinde kilit bir rol üstlenmektedir. Sosyal güvenlik sistemlerinde aktüeryal denge; aktif sigortalı sayısının pasif sigortalıya bölünmesi ile bulunur.

Sürdürülebilir aktüeryal dengeye sahip olan sosyal güvenlik sistemi içinde çalışanlar ve emeklilerin en azından asgari yaşam standartlarına ulaşabilmesi rahat ve refah içinde sistemdeki varlıklarını devam ettirebilmekte iken, sürdürülemez aktüeryal dengeli sistemlerde çalışanların emeklilik döneminde yaşam standartlarını devam ettirebilmeleri ve yeterli düzeyde emekli maaşı almaları mümkün olmayacak çalışmalarını sürdürmek zorunda kalacaklardır. Bu nedenle aktif sigortalı sayısı ile pasif sigortalı oranının istenilen seviyeye getirilmesi diğer bir ifadeyle sürdürülebilirliğin sağlanması aktüeryal denge ile birlikte mümkün olmaktadır.

Etkin ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi yüksek gelirli kitleden düşük gelirliye ve genç nesilden yaşlı nesile transfer sağlanmasıyla mümkün olup, bu transferin belirlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde de aktüeryal dengenin sağlanması çok önem arz etmektedir. 

En nihayetinde aktüeryal dengenin sürdürülebilir bir durumda olduğu yapıda sosyal yardımlar ve diğer sosyal hizmetler de etkin bir role bürünecektir. Sosyal güvenlik alanında açıklar ve finansman problemi oluşmayacak, devletin bütçe kaynaklarının emekli maaşı ödemesi vb. transfer harcamaları için kullanılmasına gerek kalmayacaktır. Tam aksi durumda yani aktüeryal dengenin sürdürülebilirliğinin ortadan kalktığı bir yapıda ise, finansman sıkıntısı ortaya çıktığından, sosyal güvenlik sistemi bütçeden destek almak zorunda kalmaktadır. Devlet bütçesinin yeterli oranda amacına uygun kullanılamaması ile birlikte toplumun refah seviyesi düşecek, emeklilik sonrasında çalışmak zorunda kalan kitle ve sosyal yardımlara duyulan ihtiyaç da artış gösterecektir.

Aktüeryal dengenin sürdürülebilir bir durumda olduğu yapılarda kurumlara bağlı olarak aktif sigortalı/pasif sigortalı oranı, bir anlamda bir emekliyi kaç çalışanın finanse ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Gelişmiş ülkeler bazında uluslararası standart dörttür. Sinyal düzeyinde kabul edilen en düşük oranın iki olması hedeflenir. İkinin altına düşmesi, sosyal güvenlik sisteminin finansman sorunu yaşadığı veya yaşayacağı öngörülür.

 

Türkiye’de Sosyal Güvenlik Hakkının Geleceğine İlişkin Öngörüler ve Tespitler

Hiç şüphesiz ki gelecek hakkında tahminde bulunmak imkânsızı istemek gibi bir şeydir. Ancak makalemizde mevcut duruma bakılarak tespitte ve öngörüde bulunmaya çalışacağız. Keza yine sosyal güvenlik hakkının gelecekteki görünümünü ele almaya çalışırken, makale içeriğimizde kapsamın geleceğe yönelik olması nedeniyle tüm sigorta dalları üzerinden değil, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun genel ayrımına uygun olarak uzun vadeli sigorta kollarından yaşlılık sigortasından sağlanan emeklilik ve sağlık olmak üzere iki başlığa ayırarak incelemeye çalışacağız. 


Emeklilik Sistemi:

Ülkemizde de emeklilik sistemi en başta ifade etmeye çalıştığımız gibi çalışma ilişkisine bağlı, bireylerin çalışırken sisteme ödedikleri primlerden oluşan fon ile ileriki dönemlerde kendilerine ve hak sahiplerine gelir ve aylık bağlanması üzerine kuruludur.

Sosyal güvenlik sistemimizin gelirleri temel olarak “prim gelirleri”,diğer gelirler ve primsiz ödemeler” ile “devlet katkısından” oluşuyor. Açık ise “bütçe transferi” ile kapatılıyor. Bütçe transferlerine “devlet katkısı” da dâhildir. İki temel gider ise emekli aylıkları ve sağlık ödemeleridir.

Ülkemizde kayıtlı çalışanların büyük bölümünün asgari ücretten prim ödemekte olduğu, sosyal güvenlik sisteminin açık verdiği, bunun altında yatan nedenin prim tahsilât sorunu, işsizlik ve kayıt dışılık olduğu neredeyse herkes tarafından bilinmektedir. Nitekim sürekli finansman açığı yaşayan bir sosyal güvenlik sisteminin gelecekte de olumsuz yansımaları olacağı söylenebilir.

Her ne kadar amacının aktüeryal dengeyi sağlamak olduğu adına bir takım söylemler ve düzenlemeler olsa da aktüeryal denge uluslararası standartlarda olamadığından sosyal yardımlar sürekli olarak devreye girmektedir. Üstelik dengenin sağlanması adına aylık bağlama oranlarının düşürülmesi; emekli, dul ve yetim aylığı alan insanları da maalesef muhtaçlıktan kurtaramamaktadır.  Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse;

5510 Sayılı Kanunun 29. maddesi gereğince 01.10.2008 tarihinden sonra çalışılan her yıl için aylık bağlama oranı %2 olarak uygulanmaktadır. Bu duruma göre 25 yıl asgari ücret seviyesinde bir gelirle çalışan sigortalıya, emekli olduğunda o gün geçerli olan asgari ücretin %50’si kadar emekli aylığı bağlanacak demektir.

Keza, ölüm aylıkları olan dul ve yetim aylıklarının da emekli aylığına oranlanarak verilmesi de söz konusu olduğundan, sigortalıların vefatı halinde geride kalan hak sahiplerinin alacağı dul ve yetim aylıkları da çok daha düşük kalmaktadır. Yine malul aylıklarının hesaplanmasında aynı yöntemin uygulanması bu aylıkların da tutarını düşük bırakmaktadır.

“Türkiye’de ise 2022 sonu itibarıyla sosyal güvenlik kapsamında muhtarlar, çıraklar, stajyerler ve yurt dışı topluluklar dahil adına prim ödenen toplam 26 milyon 344 bin 234 aktif sigortalıya karşılık, 13 milyon 933 bin 20 kişi emekli aylığı alıyor ve aktif/pasif oranı sadece 1,89 (Cuma N.Bakır, 03 Mart 2023, Dünya Gazetesi).

“Emeklilikte yaşa takılanların durumunun netleşmesiyle bu oranın 1,6’ya düşeceği tahmin ediliyor.”


Sağlık Sistemi:

Ülkemizde sağlık reform çalışmalarının temel hedefini başta sosyal güvenlik kurumunun tek çatı altında toplanması teşkil etmiştir.

2006 yılında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve 2012 yılından itibaren de zorunlu genel sağlık sigortası (GSS) uygulamasına başlanmıştır. Bu müesseseler ile özel sağlık kurumlarıyla anlaşmalar yapılarak sağlık sisteminin finansmanında köklü değişiklikler yapılması sağlanmıştır.

5510 Sayılı Kanunun 60/c-1 maddesine göre; GSS kapsamında aile içinde bir kişiye düşen aylık geliri, asgari ücretin üçte birinin altında olduğunu belgeleyen kişilerin primleri devlet tarafından ödenirken, yine geliri GSS kapsamında olan gelirin üzerinde olan tüm yurttaşlar her ay prim ödemek zorundadır.

Sağlık sisteminde, bugün içinde bulunduğumuz dönemi bir geçiş dönemi olarak kabul etmek mümkündür. Ancak, bu geçiş döneminin, sağlık politikası açısından özelleştirmeye yönelik bir geçiş süreci olduğunu da atlamamak ve kabul etmek gerekir.

Kamu hastaneleri dâhil tüm sağlık hizmeti sunucularının rekabete açılması, devletin sağlık hizmeti veren değil, satın alan konumuna getirilmiş olması sonucunda hem bireysel hem de kamu sağlık harcamaları önemli ölçüde artmıştır.

1999 yılında 4 milyar 985 milyon TL olan toplam sağlık harcamaları uygulamadan hemen sonra (2016 yılı sonunda) 119 milyar 756 milyon TL ye ulaşmıştır (TÜİK, 2016).

Ayrıca, sigorta şirketleri, 2014 yılında 36,5 milyon TL’nin üzerinde tamamlayıcı sağlık sigortası primi toplamış iken, 2017 yılının sonunda 103 milyon TL’nin üzerinde bir prim tahsilâtına ulaşmıştır. (Türkiye Sigorta Birliği, 2017).

Keza, sistemin başarı kriteri olarak SGK’dan alınan para miktarı dikkate alınmaya başlamıştır.Yine sağlık harcamalarında ciddi artışa sebep olarak, emekli ve yaşlı sayısının artması,  tedavide kullanılan modern tekniklerin fiyatlandırmasının yüksek olması, yurtdışı tedavi imkânlarının çoğalması, vatandaşların tedavi için özel hastaneleri tercih etmeye başlaması,kronik hastalıkların ilaç bedellerinin yüksek olması gösterilebilir.

İlaveten seçim dönemlerindeki popülist yaklaşımlarla çıkartılan prim afları, aktüeryal dengenin bozulmasında etken olabilmektedir.


SONUÇ VE ÖNERİLER

Ülkemizin sıkça karşı karşıya kaldığı mali kaynak sorunu düşünüldüğünde, birbiriyle yakından ilgili olan bütçe ve sosyal güvenlik açığının ortak noktası, temelinde gelir düşüklüğüdür. Keza sağlık alanında tasarruf, düşünülmemesi dahi gereken bir olgudur. Bütçe açığını sağlıktan tasarruf ederek kapatmayı hedefleyen bir politika belirlenmesi, bu hizmeti bekleyen vatandaşlar açısından olumsuz sonuç ortaya çıkarabilecektir.

Aktüeryal dengelerin sağlıklı işlemesi işsizlik oranın düşürülmesi ile ilintilidir. Bu sebeple kayıt dışı istihdamın önüne geçilmeli, kurumun kendi denetim sistemine ek olarak, bankalar, sendikalar, organize sanayi bölgeleri ile ilgili diğer sivil kuruluşlardan da gerekli katkılar sağlanmalı ve ortak çözüm yolları bulunarak istihdam imkânları teşvik edilmelidir.

Sürekli emeklilik yaşının uzatılması gibi konuların gündeme getirilmesi ile soruna çözüm aramak yerine, ülkenin sosyal ve demografik yapısına uygun prim oranlarının belirlenmesi daha kalıcı bir çözüm olacaktır. Özel sektörde 55 yaşına gelen bir bireyin çalıştırılması veya 60 yaşında bir inşaat işçisinin iş bulabileceğini ve çalıştırılacağını düşünmek ne kadar mantıklıdır. Velev ki çalıştılar, bu yaştaki bir çalışanın ödediği prim, sağlık harcamalarını karşılayabilecek midir?  

Sosyal politikalarda köklü bir değişiklik olmadığı takdirde aktüeryal dengeyi yakalamak son derece zor olacaktır.


Faydalı olması ümidiyle,

 

Not: “Bu makalelerde yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi veya kişisel tavsiye niteliğinde değildir ve yatırım faaliyetinde bulunmaya davet veya teşvik değildir. Herhangi bir yatırım kararının uygunluğu konusunda bağımsız mali ve uygunsa hukuki tavsiye almalısınız.”

 

 
 
 
bottom of page